6.09.2009

Siteler Kurmasınlar Yeşilliklere, Tepelere


Gecem gündüz olmuş, her gün yazar olmuşum. Hatta yarın için plan bile yapıyorum... Bu aralar modellik yapmak istiyorum. Sonra çekilen resimlere bolca efekt vermeyi. İlk kendi çektiklerimle uğraşırsam daha iyi olur ama maymun iştahlı ve fotojenik biri olarak geçmediğim kareye kare demem!
En azından kıyısından köşesinden gireyim, değil mi? Fotoğrafçı var hazır, ama teklif yok bana. Ben böyle işi ne yapayım o zaman? Görmüş geçirmiş, pısırık biri olarak bunu nasıl teklif ederim?
Neyse, aylardan sonbahar. Hani sonbahara yaşamın durduğu mevsim derler ya, anlamam. Ben bu mevsimde doğdum, nereden çıkarırsın ölümü; asıl yazdır ölüm mevsimi! İlkbahar da değil. Kış da değil. Severim ben onları da... Yaz bence. Yok yok, yaz...
Aslında gözlerim yeşil olsa fena da olmazdım. Belki de nereden çıkardın ki şimdi deyip beni odunla kovalayacak, pet şişeyle kafama vuracaksınız ama bence güzel olabilirdim. Çirkin değilim, banane! Bloglar biraz da megaloman işi değil mi? Hangi deli kendisinden bahsetmez? Ben baş deli olarak ediyorum haliyle, şuan arkadaşlarımdan başka pek birileri okumasa da; ben kendimden bahsetmesem, başkasını anlatsam pek ilgi çekmez. E bu zaten mantıklı olanı bence de. Hem kim megaloman değil ki? En azından ben öyleyim. Kısacası, yeşil renk göz bende kötü durmaz. Bir de ben fotojeniğim. Ancak bu sizin umurunuzda bile değil...
Olmasın da. Size ne bundan. Ama okuduğunuz ve bana şuan içinde sinir olduğunuz için teşekkür edebilirim. Edemez miyim yoksa? Ben sinir bozucuyum, evet, ancak kendimi değiştirirsem ''Tuna T.'' olamam. Babam gibi ve ya ailemden gelen güzel ''genler''deki yazı aşkını ve tarzını kaybetmiş olurum. Ancak dediğimde haklıyım, bak bir düşün, bloglar megalomanların işi. Öyle! Kabul et...
Kendime gece gece sıfatlar yakıştırıyorum şuan: Ömür Törpüsü, Narsist, Bencil, Feminist, Benmerkezci, Maymun İştahlı, vs.. Heralde O okusa şuan ''Gerçekten doğru, ne zor insan şu Tuna!'' der. Desin. Zaten geçen gün morali bozuk, ağlamaklıydı. Takmadım. Ama neden? Ne anlamı vardı takmamamın? Hastahanede benim değerli canım sıkılınca onu aramış konuşmamış mıydım? Bana üç dakikasını harcamamış mıydı? Kötü biri değil ancak o da benmerkezci ve bencil bu konuda. En azından sevgi konusunda sıfır. İçinde var mıdır bilemem genel olarak ancak yine de yaşasın dursun. Bir yararının olmadığı gibi zararı da yok. Küçük deistcik ve küçük agnostikcik. Sapkın inanışlar konusunda gerçekten harikayız ama. Bir tanesini seçsek de devam etsek yok. Ama ben seçeceğim, buna kararlıyım. Seçtiğimin ne olacağını biliyorum ama gene de seçene kadar ''seçilmiş'' olarak doğduğuma ikna olmayacağım. Zaten sonra da bu düşünceyi taşımam -taşıyamam. Zor bence!
Hayat, gece, gündüz, uyku, hepsi zor! Eğer nefes almak alışkanlık olmasaydı almaya üşenirdim. Tembelin tekiyim. Sıcacık sweatshirt'ümün içinde, yumuşacık bir yatakta pineklemeyi her şeyden daha çok seviyorum... Kış gelse keşke diyeceğim ama buz gibi havada buz gibi suda yıkanma takıntım olduğundan ellerim, tırnaklarım bir ölünün elinden pek farklı olmuyor... Hiç ölü gören var mı bu arada?
Uykum gelmedi pek aslında ancak saçmaladığımın farkındayım. İnsanlar daha ciddi yazıyorlar galiba ve ben ayak uyduramadım sanırım pek... Neyse, yaz ayları en kötü yazdığım aylardır. İnsanın yaşayış biçimi bile değişiyor. Her şeyden öte yılın bitimine yaklaşıyorsun. Bir yaş daha yaşlanmış olmak kötü. Belirli bir senede dursun işte, çok mu zor! Evet, onbeş yaşında yaşlanmaktan korkan biriyim ben. Daha ömrümün yarısında bile değilim demek isterdim ama ne zaman öleceğimi bilemediğimden bir şey diyemeyeceğim. Eğer otuz yaşına gelebilirsem söz herkese onbeş yaşındayken daha ömrümün yarısındaydım diyeceğim. Biraz saçma ama eğlenceli bence.
Eğer hayatta batmamaya çalışacaksam biraz keçilerimi birer birer kapalı bir mekanda kaçırmalıyım. Çıkış olmazsa kaçırmış olmam sanırım, ha? Hayal kurmayı beni daha çok mutlu eden bir başka dünyaya taşıdığı için seviyorum işte! Kendi kurduğum dünyaya yalan söylemek bu...
Korkularımdan en büyüğü ise hayal kurmayı bırakmak olacak. Hani içindeki çocuğu öldürme derler ya, bunu çocukken anlamıyorsun, bu ne be!, diye kabaca savuruyorsun bir tarafa... Genç oluyorsun, amaaan, yok öyle bir şey, diye zihninin en karanlık, en uzak köşesine yerleştiriyorsun ve -bum! Otuzlu yaşlarında anca bir çocuğun olduğunda hatırlıyorsun ki sen de bir çocuktun! O sana bir dönem kendi kafasından yalanlar uydurup anlatınca sen de şaşkınlıktan kendini alamıyorsun! Ne güzel... Bir gün gelip o sana ''Sen hala hayal kuruyor musun?'' diye sorduğunda anca gevelersin tabii. Bence yirmi yaşlarında bir kere bıraktın mı, hiç devamı gelmiyor. İşte ben en çok bundan korkuyorum.
Tuna T. ile Harikalar Diyarı... Bırakmayın ya kafanızdan öykü uydurup oynamayı! Bırakmayın çizgi filmler izlemeyi! Lego oynamayı, Barbie'lere kıyafet giydirmeyi...
Çok da saçmalamadım bu gece. Sonlara doğru toparladım mı ne!
Yazmayı ve düşünmeyi sevin sevdikçe de kendinizi okuyarak geliştirin. Tek düzgün yol bu çünkü.
Bir kere de bir çocuktan çocukluğu dinleyin..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kafamdaki taç var olduğu sürece...Yazsana?