30.11.2009

Kendi Elimi Öpmek İstiyorum

Ya demin ''Azına Sçim pjhshfh'' yazmış insan gördüm kişisel iletisine. Gülme efektini doğru veremedim ama p ile başlayan bir şeydi. Kısacası umrumda değil...
Nereye gitti o yumuşak g ile e? Aslında ben bugün ''...okuyorum. ....bilemiycem'' diyeni de gördüm, o ayrı. Bilemiycem ne? Başını düzgün, sonunu yanlış yazmanın mantığı nerede?
Böyle yapıyoruz olmuyor, şöyle yapıyorsunuz hiç hiç olmuyor efendim.
Ne ne ise, neyse, güle güle kuzucuklarım! Zilim olsa onu da çalardım...

Şan(s)

Şu sıralar hikayelerle kafayı yedim. Hayır yani şansım olsa kafayı da bulurdum ama işte diyorum: Şansım yok!
Şimdi küçükken ki idolüm Ariel, Küçük Deniz Mahsulü: Bir erkek için katlandığı şeylere bak. Kurtardığıyla kalsa olmuyormuş sanki... O prens seni önceden bulsaydı, seni bir güzel ayıklatmazdı aşçıya sanki.
Aurora, Uyuyan Leydi: Zenginsen ve kralın kızıysan odandan dışarı çıkmayacaksın...
Pamuk Prenses, ...?: İsmini bilmiyorum, ya da vardıysa da hatırlamıyorum. Tek fikrim bu bayan hakkında şu ki, o prensi hak etmedi. Cücelerle kalsaymış bence. Gayet de çirkin. Kraliçe kıskançlık etmekle haksızlık etmiş. Kısacası, çirkin olmak onun hatasıydı. Aynanız varsa ve konuşuyorsa, kesinlikle yalan söylüyor.
Cinderella, Cam Pabuçlu Tüketim Delisi Hizmetçi: Evin sahibinin kızıysan ne fark eder? Seni sömüren kesin biri çıkacaktır. Kısacası mesajı şuydu bence: Cam ayakkabının markasını ve numarasını doğru seçeceksin. Ayağını vurup atınca böyle peşinden getirtirsin adamı. Küçük çocuklara tüketim çılgınlığı: Al, ye, tak, giy, tüket, yak, bağışla, göz boya, ŞİMDİ!
Aslında tüm masallarla kafayı bozamadım ama bozduklarım şimdilik bu kadar.
Ciao!

''Muzice''

Eğer ego, insanın dışkısı ise kusura bakmayın ama bence Tanrı sıçtığı zaman mucizeler sıçıyor...
Aman çok ayıp! Haydi gözlerinizi kapatın... Sansürsüz gerçek.!

Of-Puf'lar

Yarın gene okul var...
Ne gerek var?

29.11.2009

Salut, Simone!

Why are the drinks so expensive here?
Feels, so my head
Feathers on my bed

Breaths, water, impulsion
Gets high without confession
I need some time for it, bad

Love was my eye of my soul
Like every man needs conclusion
Lies all

Dream, film
Badly end
Sadly sad

Get me, that
I made my home
Alone, says Simone

Sunny Road

Sence ben kaç yaşındayım, bro?
Kendimi böyle iğrenç, balina etli -çünkü pek balık etli hissetmiyorum-, bir işe yaramayan ve herkesin son tercihi olacak biri gibi hissediyorum... Bir de başarısız var!

Nothing I Become

Bir hayat alamazdım ki. Hiç yapamazdım... Sahip olduklarıma hiçbir hemcinsim gibi şükredemezdim. Hiç yapamadım!
Kafa sesi dışında başka bir sese sahip bile değildim.
Konuşmayı becermek için tek ihtiyacım sesler ve sözcüklerdi.
Gizli bir sürü ganimetim vardı. Hiçbirini de birine saklamadım.
Eğitimini almadığım şeyler için kendimi değil, diğerlerini suçladım.
Suçlayacaktım.

Bir Şeyler Dinlemeye İhtiyacım Var

Küçük pencereden gelen küçük ışık,
Parkelerin soğukluğu,
İncecik duvarlar ve ucuz sesler,
Benim evim, beraber

Neye gideyim ki gece için
Kaçmak daha kötü değil midir?
Güvensiz, inançsız daha korunmasız
Sahipsiz

Yanlışlar var yürüyüşlerimizde,
Koşuşlarımızda takılışlar, düşüşler
Almak için hiçbir neden
Sahipleniliş var, neden

Hayaller için çok mu geç!
Çok mu gencim ben?

Sırf acı için çok mu bedbaht!
Çok mu küçüğüm ben?

Geliyor, Apache Şeklimde

Sizin elde edemeyeceğiniz bir dünya,
Bir tiyatrocunun ucuz ve uzun dramı
Hayat,
Onlar, ve bana

Bensel bir anlatım
Dinginlik ile uğraşacaksak
Gereksiz, ateşim çıkmasa
Yataklara düşmesek

Son ya da ilk değildir hiçbir zaman
Zaman, zaman oldukça
Sen yaşlandıkça zamanla
Elele tutuşulmaz, geçmez

Şimdi kafamı ben nerelere vurayım?
Ne sahiplenme var, ne kırmızı
Kapılara yazdığım ayaklarımla, benim adım
Şimdi sen tensel iç çekişinde yalnızsın...

28.11.2009

Mathilda Hamburger

Kendime uygun gördüğüm karakter işte bu bayan! Roald Dahl'ın Mathilda'sı gibi...

Bugün Bayram, Bir Zahmet Dinlenin Artık

Ne var? Bugün de bayram; her yerde bayraklar, çeşit çeşit kutlamalar olacağı yerde ya Robert Pattinson'ın resimleri ya da kan var.
Ben bugün ''Robert Pattinson Hakkında Bilmediğiz Her Şey'' mi ne diye bir kitap gördüm. Arkadaşla baktık baktık, kim alır dedik.
Ben bugün yolda ölmeyi bekleyen hayvanlar gördüm. Hani biraz daha saygı olsa onlara. Evet bu bayram, bunların bayramı ama biraz daha acıma olsa...
Şaka bir yana başlığı 4 kere değiştirdim.!.

İşte Ben Bu Son Noktada Ayrılıyorum

Taksim'e bayram günü gidilmezmiş.
İşte bu ''bayram''da bunu öğrendim.
Bu şehirde, bu metropollüğün sınırlarını zorlayan; sınıflara ayrılmış şehirde, ben bugün yaşayarak öğrendim.
Eşitlik diye bağıran bu insan, bugün, bayram günleri bazılarının bazen aşırıya kaçtığını, eşitliğin burada son bulduğunu, aşağılanmanın ve farkın hat safhada olduğunu -ve maalesef bir süre daha olacağını yaşayarak gördü.
Hatta bazı noktalara asla katılamayacak olsam da neden bu insanların bugün Nişantaşı'ndan, Taksim'e peşimize takıldığını, neden bizlere korku salmaya çalıştığını, gerdiğini anlayamıyorum. Bayram var, evet, ancak demek ki hepimize aynı anda, maalesef, olamıyor.

27.11.2009

Bugün Bayram, Bir Zahmet Erken Kalkın

En yeni kıyafetlerimi giydim, makyajımı yaptım, ojemi sürdüm, yüz bakımımı da yaptım; anneannemlerin bize gelmesini bekledim. Şimdi teyzemleri bekliyoruz.
Ben ise yarının gelmesini bekliyorum. Sırada beklenilecek bir tek o var. Haftasonu benimle plan yapmak isteyebilecek -ve imkanı da olabilecek- bir arkadaş arıyorum. Arkadaşlarımın arasından. İlgisiz arkadaşlarım iletişime geçerse sevinirim.
Bilgisizliklerine...

26.11.2009

Anlamadım Ki Hiç Kimse

Bazı şeyleri geç değil aksine çok erken öğrendim. Annem hiçbir zaman boynumu eğmememi, babam her zaman başımı dik tutmamı, anneannem ise konuyla alakasız olarak eğer miyopun ve astigmatın varsa -ki benim var- her zaman gözlük takman gerektiğini öğretti ya da öğretmeye çalıştı çünkü şimdiye kadar hiç dersler gibi saçmalıklar dışında gözlük takmadım...
Soy devam ettikçe ise büyük oranda arttırılan güvenlik önlemleriyle, devamlı olarak çalışmamın ve özgür olmak için ilk önce bir takım şeylere sahip olmam gerektiğini öğrendim. Ancak bu sefer ki eksiğim, bu bir takım şeylerin ne olduklarıydı...
Şimdiye kadar dik başlı; tuttuğunu koparan; sahip olduklarıyla değil, olmak istedikleriyle gurur duyan bir insandım. Kısacası bazı işlerle alakam bir kafadanbacaklıymışcasına alakasızdı.
Dünya ile Plüton kadar hem de!
Eğer Plüton gezegen olsaydı...

Büyü(tül)memek, Evrenle El Sıkışmak, Kendine Dert Yanma-ma-mak

Çocuk gibiyim. Her şeye çabucak seviniyorum, deli gibi hayal kuruyorum, abuk subuk cümleler kuruyorum..!
Çünkü çocuğum ben!
Gökyüzündeki yıldızlar kadar parlak, Güneş'e doğru gözlerini kısarak bakacak ve sonra gözlerinde onun şeklini görmekten hoşlanmaya devam edebilecek kadar ÇOCUĞUM!
İçinde Allah Baba ile çeşitli konuşmaları olan,
Kendi kendisine masal yazıp onu yaşayacak kadar,
Nefes alırken boğazı gıdıklanacak ve öksürecek kadar:
ÇOCUĞUM!
Ebediyete kadar, ebediyeti geçince, ebediyetten sola dönünce!
Sen de ÇOCUKsun!
Bunun sana yanlış olduğu, ''Çocuk musun?'' sorularına maruz kaldığın günden beri.
Hayal kurmaya devam ettiğin sürece.
Her türlü hayal ile yaşamayı öğrendiğinde,
Hala garipsemiyorsan:
Hala ÇOCUKsun!
BÜYÜ(tül)MEYECEKSİN!

Bir Muz Kadar Ucuz Neyin Var Ki?

Deyim deyince aklıma yemiş geliyor. Yemiş deyince ''Yer Fıstığı'' adlı mekan. Hani şu yer fıstığı yedikten sonra yere attıkları yer. Bar da olabilir. Kapanmış da olabilir.
WE'RE ALL IN THE SAME BOAT

Man To Man, Cover'larında, Annuler

90 yaşındaki birine ''Bir kaç yıl sonra ölebilirsiniz.'' demek kadar saçmaydı.
Paris sokaklarında koşar adımlarla arkadaşın yanına yetişmeye çalışırken bunu tekrarlıyordum kendi kendime. İçimden söylüyordum, zaten Türkçe söylesem gene anlamazlardı ama ''Ne diyor acaba?'' ya da ''Anne, şu kız nece konuşuyor?'' diyen bir çocuk görmek istemiyordum. Çünkü küçükken aynısını ben de yapıyordum...
Telefonuma sürekli bakıyordum. Baktığım telefondan da iğreniyordum. Ancak beni durduran telefonuma gelen mesaj olmadı ilk. O tablo oldu... Evet, her yer ressam kaynıyordu ancak bu kadar güzelini, bu dile daha vakıf olsam anca anlatabilirdim.
Hepimiz aynı çöplükten geliyorduk. Hepimiz aynı boktuk kısacası ancak hiçbirimiz bunu göremezdi. İzlediğim bir filmi hatırladım ya da uyduruyorum bunu yazarken. Bir Japon, Amerikan vatandaşlığına geçiyordu. Oğlu da orada doğuyor ve ''Amerikan vatandaşı'' oluyordu. Aile o kadar değişmişti ki, çocuk kendi ülkesindeki insanları andırmıyordu bile. Bir gün o çocuk da evleniyor, çocukları oluyordu. Karısından başka kadını gözü asla görmeyen bir adamdı. Bir gün savaş çıkıyor ve bütün bu ''vatandaşcıklar'' toplanıyor, kamplara yerleştiriliyordu. Bu adam da kafasını o kadar ''Amerikan vatandaşı'' olmaya takmıştı ki, kendi öz oğlunu savaşa gitmeye ikna edecek kadar deliriyor ve sırf kendi oğlu ile de kalmıyor, diğer ailelerin biricik çocuklarını da ikna ediyordu. Tabii kendi oğlunun neyi istediğini ve bunu umursamayarak... Kendisi Amerikan vatandaşıydı çünkü! Bunu kanıtlamalıydı yobaz! Kendisine Jap diyenlere ''Ben sizin kadar Amerikalı'yım.'' diyebilecek kadar delirmişti kanıtlarıyla çünkü... Çocuğu çiziyordu ve daha niceleri vardı onun arkasında. Hikaye bu ya, o deli de çocuğunun resim öğretmeninden hoşlandı bir süreliğine. Kadını öptü. Kadın onu nişanlısını aldatmak uğruna istedi ancak adam tek beraber olabileceği kadının karısı olduğunu söyledi. İşte bu kadar kurnazdı bu adam. Oğlu önceden ne kadar direnmiş olsa da, bunu öğrenince hemen adını listeye yazdırdı. Savaştı. Arkadaşlarını kurtarmak için kendini topun üzerine attı. Bir gün önce yazdığı mektupta da artık ne için savaştığını yazmıştı: Babasının fikirleri için. Oranın koşullarından da biraz bahsetti. Ölmek istemediğini, top, tüfek sesleri yüzünden geceleri uyuyamadığını, korktuğunu, kabuslar gördüğünü...
Aileye çocuklarının öldüğünü telgrafla belirttiler. Kadın ile adamın yeni hayat umudu ile kamptan ayrılacağı gün...
Adamın, oğlunu ikna ettiği bir adamın oğlu da öldü. Oğlu ölen diğer adam, adamın yanına şimdi nasıl yaşayacağını öğrenmeye metreleri aşarak geldi. Ancak diğerinin de cevabı yoktu...
Bir kaç saniye sonra ne yapacağını bilmiyordum bile. Kırmaya ve kırılmaya her zaman açıktık. Yağmur yağmaya başladı. Bugün 11 dereceydi, bilmem farkında mıydı Parisienne'ler... Sağanak yağmur vardı. Güzel geçti bugün... Şöyle saçma bir muhabbet de geçirdik:
- Bu maymunlar ne böyle ya.
-- Ne bileyim hayvanat bahçesinden kaçmışlar galiba.
- Yok ya bayram diye izin vermişlerdir akrabalarını görsünler diye.
--- ...
Arkasından da ''Ben kimim aslında da onları sorguluyorum? Belki de onlara şuan ben garip geliyorumdur...'' cümlesi ile felfese de yaptık. ''Boşver''lerle de bitirdik...
Oradan ayrılırken özgür olmak ile kafamı bozduğumu da farkettim. Kavgalar görmek istemiyorum artık çünkü. Çingeneler gibi yaşamak istemiyorum. Beni aşağıladığı anda koşup gidebilmek önemli benim için. Ve yapacağım bunu, bütün gerçekleştirmek istediğim hayallerim ile ilgili.
Bütün bunları -hemen hemen hepsini- düşündüm bugün uçakla Paris semalarından ayrılırken. Arkada arkadaşımı bırakmıştım belki. Aslında ilk önce o beni bırakmıştı, onun ''birisi'' (gelip alanı) vardı. Benim yoktu... Belki de arkamda aslında hiçbir şey bırakmamıştım ama boştu biraz içim. Sanki biri tam kalbime doğru ateş atmıştı ve o basınçla içimdeki bütün kan boşalmıştı ciğerlerime kan dolarken... Damarlarım, kalbim, beynim de patlamıştı. Yere yığılmıştım. Ellerime kan, burnuma kan, gözlerime kan, vücudum uçmuş iken farketmiştim. Gördüğüm tek şey birkaç tabanca idi sanki. Beni vurmuştu sevdiğim uçakta, yerde, sokakta elimde kırmızı bir şemsiye, gözlerimde lens, kahverengi, eski bir kapının arkasından bakarken. Yüzümde bir tebessüm oluşmuşken...
Uçak havalandığında içim de bir garip olmuştu. Londra'ya, Berlin'e ve sonra da İstanbul'a gidiyordum. Bir Indie/Brit Rock yapan insanlara kıyasla daha şanslıydım. Belki de Dublin'e düşerdi sonra yolum...
Yanımdaki ile konuşacak, normal ve sakini oynayacaktım.
Belli ki hırçındım.
Ama gözüm kararmıştı bir kere!
Ben de sana yalvarmıştım...

25.11.2009

New Moon, Different Day

Yalan mı?

J'ai Envie De...

O çok güzeldi.
Çok ama çok güzeldi.
Dünyanın sahip olduğu başlangıçta ilk varolan, ilk oluşan, ilk sevilen cisimdi, O. O kadar değerliydi ki...
Gözleri çok güzeldi. Her şekle, her renge, her düşünceye bürünürdü. Gözlerinden okurdunuz hayatını. Hayatınızı.
Çok tehlikeliydi. Çoğu yaptığı şey affedilemezdi.
Affedilmedi de.
Çünkü hiç fark edilmedi!

21.11.2009

It Must Be Good To Live Expensive

Yeteneksizsiniz mi?
Yetenek Sizsiniz mi?

xoxo

Evet ben bugün gene alışveriş yaptım ve eskisi gibi kıpkırmızı rujumu sürdüm. Bu sefer marka, renk farklı ama kıpkırmızı.
Bir de kahverenginin bana yakıştığını bilerek kendime kahve bir pantalon aldım.
Yargıcı'yı seviyorum -eğer reklam yapmam gerekirse...
Anneannem ile güzel bir gün geçirdik. Nişantaşı'nda deli gibi gezip alışveriş yaptım.
Belli oluyordur heralde çünkü şuan gayet de mutluyum.
Benim bu ruh hastası tipimden hoşlanan insana sevgiler gönderiyorum.
xoxo!

Halbuki Değer, ''Değer''di

Merdivenlerin üzerinden
Koşarak indi biri
Çizgilere basmadan ilerledi taşlı yolda
Elinde torbalarla

Baskıcı bir evi vardı onun da!

Yerdeki küçük mantarların üzerine bastı,
Ballıbabaların balını içti,
Yerde duran kanadı kuşu evinde iyileştirdi,
Düzün değişeceğini hiç hesap etmedi

İleride ailecek, mutlu olacaklardı o da!

Bir kutu icat edildi
İçinden insanlar çıktı
O da özendi,
Tanıdıklar vardı ona

O da girmek istedi!

Girdi, çıktı, lanet etmeyi öğrenemedi
Büyüdü, serpildi
Şimdi kutudakiler selam söylüyor ona
Derler nasılsın?

Gerçekten serpildi o;
İstemediklerini hep yan cebinde saklamıştı,
Öğrendi bir faydası yok
Salladı, isteyenlere dağıttı
Umarsızca, umursamadı, halbuki bir gün işine yarardı!

El

Biri birini sevdiğinde,
Ne yazı kalır ne yetenek
Biri birini sevdiğinde,
Ne hayat kalır ne zevk...

Birbirini sevdiğinde,
Elinde olur her şey
Birbirini terk ettiğinde,
Acı gelir, misafir olur eski her şey...

Kapının önünden geçen her şans,
Seni sen yapmış olanlardır eskiden
Kapının önünde soluklanmaya başladıklarını görünce,
İçini bir heyecan da kaplar

Belki dururlar bundan sonra da diye...
Ya durmazlarsa?

Ben durdum mu ki hiç,
Onlar dursun, dersin
Ve sen dedikçe içinle çelişkiye girersin
Sonunda da kaybedersin
Tüm elindekileri...

20.11.2009

Problem Child

I'M A PROBLEM CHILD
MAKE ME STAND
NO MAN'S LAND
ON MY OWN
MAN IN BLUE
IT'S UP TO YOU

Dirty Deeds

Benim suçum falan değil. Burada kendimi berbat hissetmemin, mutlu olamamamın, hiçbir şeyin bana yeterince güzel ve mutlu olmaya değer gelmemesi benim suçum değil! Berbat bir nefes düzenine sahip oldurtmanın ona bir faydası hiç dokunmadı ama yine de bana verdi. Kısacası, ben suçlu değilim bu sefer.
Bana tüm bu dersleri o verdi. Kendi kendine beni sildi.
Her zaman bağışlayıcı bir tutum sergiletti. Kendi hatalarını kapamak için. Ben Tanrı mıyım? Değilim, şansım olsa bile olmazdım zaten. Hem tüm bunlar nereden çıktı? Hangi akla hizmet böyle bir şeye cesaret etti ki!
O kadar özgürlük gösterdi. O kadar özür gösterdi. Ağzımın suyu aka aka diledim. Köpek oldum kapısında hayatım. Sonra bana bir parça bile vermedi! O kadar zili çaldı, önümden geçirdi, ellerime bıraktı ama anına aldı. Son sefer de, uzun uzun bıraktı ellerime. ''Kullanabilirsin, artık senin.'' dedi, şimdilerde geri alıp bırakıyor. Her şeye de bir cevabı var. Ben yapsam kesin delirirdi...
Kalın kemiklerim var ama kalın kafalı değilim. Dünyayla paylaştıklarımı bilerek hakkımı istiyorum. Her şeyim, hayatım boyunca en iyisi olacak. Bunun için çalışmıyor muyuz? Ölene kadar çalışmayı istememin anlamı bu olmasa da, özgürlük için. Birey olduğumu kanıtlamak için ve en önemlisi de, BAĞIMSIZ olmak için.
Ucuz kadın olmak kolay.
Bir çamurun içine girmek çok çok kolay.
Bağırıp çağırıp delirtmek çok çok çok kolay!
Bu yüzden kimse olmak, soyutlanmayı becerebilmek lazım. Özgürlüğü de alıp kaçarak.
Gidecek bir gün, kırmak zorunda kalacak zincirleri. Devrik cümleye yanlış diyen zavallılar gibi olduğum yerde, bir adım atmadan yukarı çıkmış olmayacağım. O da yerimde saymamı ne kadar istese de istediğini elde edememiş olacak..!

Sev

Al kadın,
Yarın
Koşup oynayacağım bir gün olan,
Yarınımı
Yedin sen de

Al kadın,
Bir günüm
Mutlu geçmesi gerekirdi belki,
Bir günümü
Sen de yok ettin

Alır mısın kadın?
Senin gittiğin zamana
Lanet okurum ben o olacak güne,
Kaldığın sürece
Sev sen de

NAN A LEE

Now I'm walking around the-
It's the same oh-
I see-
It now, no-

Check This Out!

Catch A Cheater

''Walk walk, fashion baby, being your homo-bitch, so crazy!!!''

19.11.2009

Öncelikle DÜNYA FELSEFE GÜNÜNÜZü Kutlarım!

Bugün Unesco Dünya Felsefe Günü -idi. Gün geçiyor, kutlamalar bitiyor, ardımızda sadece bir gün bırakarak ilerliyoruz.
Bazılarımız düşüncelerini bırakıyor. Kullandırıyorlar. Kullanılıyorlar.
Bazen düşüyorlar.
Bugün aslında en çok sormak istediğim şey, böyle kutlanan başka bir gün olup olmadığı. Böyle başka hangi gün var? Pi günü? Evet. Felsefe ve matematik alanlarında kutlanan günler var. Peki felsefe ve matematiği ilişkilendirebilir miyiz? Aslında ilişkilendirebiliriz. Dünyada süregelen düzeni ilişkilendirebilir miyiz?
Kesinlikle.
Bilgi Üniversitesi'nde katıldığım oturumda bunun gibi sorular geldi geçti. 1. oturumda ''İnsan, doğaya egemendir.'' cümlesini tartıştık. 3 gruba ayrıldık. Gruplarda birçok zeki, gelecek vaat eden gençler yer aldı. Umut hiçbir zaman bitmez dedik.
Birinci oturumun sonunda Darwin'in Kabusu adlı bir belgeselin bir bölümünü izledik.
2. oturumda ise ''Biyoteknolojik Gelişmeler Karşısında Yeni Bir Etiğe Gereksinmemiz Yok Mu?'' adlı bir sunum izledik.
Bir günümüz böyle geçti.
Ben bugün bir kelime ile her zamankinden çok içli dışlı oldum: Ekofeminizm. Ekofeminizm, kadın ve doğa sorunlarının nedeni olarak erkek egemenliğini görür-müş. Gerçekten ilgimi çekti. Bugün ki sunumda yer aldığını görmek biraz sarstı -başta-...
Neyse klavyenizdeki tuşlar tam, kalbiniz temiz, fikriniz bol, destekleyecek çevreniz, ruhunuz serbest olsun.
Dünya Felsefe Gününüzü Kutlar,
Ekofeminizmi tartışacak bol günleriniz olsun dilerim!

18.11.2009

Give Me A Reason To Be Ur Woman

Çok özledim!
Sınav haftan bitmedi mi? Seni seviyorum.
Buna nasıl cevap veririm bilmiyorum.
Değişmişsin.
Değişmedim.
Ya da mutlu olmayı beceremiyorum, bilmiyorum...
Bu kadar çok, bu kadar az sürede nasıl değişebilirim?
Tikiler, kolej hayatı falan...
Alakası yok!
Ben uzun sürmesini istiyorum.
Ben bunu söyleyip ayrılmak isteyen birini hatırlıyorum...
Ben de yazın gayet iyiyken ayrılan birini hatırlıyorum.
Onun sebebi hep başa dönmemizdi!
Nasıl yani?
Kısır döngü işte. Hep kendi kendimize bir takım sözler veriyoruz ve sonunda gene kendimiz sonlandırıyoruz!
O da doğru. O zaman bir kural?
Neden bahsediyorsun?
O zaman ayrılmak yasak.
Benden sıkılırsın.
Tanrım! Güven bana!
Bilmem!
.
.
.
Ben ileride ne biriyle beraber olmak ne de birine ait olmak istiyorum. Boşuna mı ''Tuna''yım? Boşuna mı geldim dünyaya? Boşuna mı feminist-narsist-bencil-çok bilmiş kadın görevini üstlendim? O zaman olmasaydım! Karşı çıkan kadına kaprisli denilirken neden erkek her zaman haklı oluyor? Bu konuda haklı yok, neyse ki!
O da haklı bir yönden. Empati kuruyorum, sorgulama! O da haklı. Birine sahip olmayı, kaçırmamayı istiyor. O gidecek yakında. Daha küçücüğüz biz, arkasında elbet birini bırakacak. Elbet birine her şeyini emanet edecek. Ama son senesi! Ondan daha çok istiyorum iyi geçirmesini! Birinin kötü bir duruma düşmesini nasıl sevinerek izleyebilirim? Bu ben değilim! Bunun hepsinden farklı olacağına söz vermesini istemedim ki. Ben sadece beni sevdiğini söylemesini istedim. Benden bunalmayacağını değil. Bunu ima ettim, buna naz yaptım. Ama onu hiç sevmedim. Sevmiyorum. Belki en en yakın arkadaş. Belki dost ama ''o'' değil.
Olmasın. Oldurtmam da. Sadece hayır diyemememden gelirken bunların hepsinin başıma, ben sıkılırım. Ben bağlanamam. Bir kural daha koymasına izin veremem.
Kurallar uyulması için konur, çoğu zaman uyulmaz. Okula düzgün gelmek de bir kuraldır, kimse gelmez. Aynısı işte.
Yalnızken yalnızlıktan, değilken yalnız olamamaktan şikayetçiyim. Ancak ben yalnız kadınım. Yalnız kadın, özgür kadındır. Bencil kadındır. Güzel kadındır! Ben deli kadınım!..

14.11.2009

Bir Kahkaha, Bir Güneş Kadar Ucuz

Doktora gittim. Romatizma değerlerim yüksek çıktı. Bu yüzden antibiyotik + gargara kullanıyorum. Romatizma ile kemik erimesi, yaşlılık terimlerimi de karıştırmayın ayrıca. Daha aşırı gencim ben. Zaten orada bir an şaka ile karışık sordum yaşlanıyor muyum diye, sekreter ''Eğer bunu şimdiden söyleme başlarsan...'' dedi. Romatizma da yağ ile ilgili bir şey mi neymiş. Kısacası ölüyor ya da domuz gribi falan değilim. Sadece solunum yolları enfeksiyonu varmış. %1 oranında da bu sinüzite, bronşite ve ya zatürreye çevirebilirmiş. Ancak bu mikrop ya virüs ya da bakteriymiş. Virüsse antibiyotik geçirecek, bakteriyse doktora yeniden ziyaret olacakmış...
Virüs alayım lütfen!

NoWhere Man

Ağzımdan kelimeler bu sefer gerçek anlamda dökülemiyor...
Sesim kısıldı ve kısılmakla beraber gitti. Dilsiz gibiyim şuan.
Bir de deli gibi dolu dolu öksürüyorum. Sanki içimde deprem oluyor!
Ateşim de çıktı gece. Üşüyüp durdum.
Ve şimdi yapmam gerekenin doktora gitmek olduğunu bildiğim halde gidemiyorum.
Hastahanelerden, hemşirelerden, doktorlardan hiç hoşlanmam ben. Oraya girince sanki herkes yabancılaşır, farklı bir boyuttaymışız gibi davranırlar ya, ben ondan hiç hoşlanmam. Ucuz bir roldür yaptıkları.
Küçükken hoşlanırdım ama şimdi hayır.
Sonuçta oraya yaka paça götürülecek miyim? Evet.

13.11.2009

My Generation

Eline fotoğraf makinesi alan fotoğrafçı oluyor; eline kalem değmeyen dünyada hiçbir şeyden haberi olmayan saflar yazarlığa soyunuyor.
Ne için? Özellikle yeniyetme küçükler yapıyor bunu. Ya da kendi çaplarında büyümeye çalışanlar... Tek gerçeğin aşk olduğunu sanan zavallıların bir de çoğu yetenekli insanın önüne geçmeye çalışmasını mı izleyeceğiz? Kusura bakmasınlar, belki bu düşüncem çok yanlış ama yine de benim savunduğum şudur ki, bu körler hiç anlamadıkları şeylerle başkaları yapıyor diye/moda diye uğraşmasınlar.
Sadece ''Ben bunu yapmıştım.'' demek için sanatla uğraşılmaz.
Uğraştırmayın beni.
Hadi ben kaçar...

11.11.2009

İt Bozuk Kopuk

Asla evlenmeyeceğim,
Asla çocuk yapmayacağım,
Asla şebek olmayacağım?

10.11.2009

Aptal -Gitmiyor

Bence aşk birisine sahip olma isteğidir, ihtiyacıdır. Sömürgeleştirmeden farklı mıdır?
Tartışılır.
Aşk, birisini seçmektir. Seçtiğini de yönetmek. Karşılıklıysa aşk, yönetim de sıkıdır. Yönetim sıkıysa insan bunalır. Kalbin onun tek bir sözüyle yerinden fırlayacak gibi olurken birden pelteye döner. Sanki yerinden çekip çıkarılmıştır. Alıp gitmiştir biri. Geri gelmez o kalp. Her yeni beden sana yeni bir kalp getirir. Et ve kemik torbaları senin her seferinde bir parçanı alır.
Sonunda ise çıkarır. Gider. Nefes bile aldırmadan.
Kalbin öyle hızlı hızlı atmayı bırakıp, emekliye ayrıldığında sıkılırsın. Bir başka ten, bir başka macera ararsın. Hele ki çabuk sıkılırsan hiç dayanamazsın.
''İnsanlar biraz unutkan ve aptal.''
Sıkıldığında ya bitirirsin ya da türlü oyunlar oynarsın. Denersiniz bir kere daha. Eğer bir ışık oluşmuşsa, bir şeyler çözmek istemiyor, yeni bir maceraya katılmaya üşeniyorsan... Yorulmuşsan. Bunalmışsan ya da hala kalbin yerindeyse. Kendini kandırmaktan hoşlanıyorsan.
''Yüzünde yine hiç ışık yok. Bulutlar gitmiyor, gitmiyor, gitmiyor, gitmiyor.''
Sevgi vardır. Merhamet de vardır. Ancak aşk yoktur.
Aşk birine sahip olma ve onu kullanma ihtiyacıdır. Aşk kişinin intiharıdır. Zihne verilen en büyük zarar.
Vefa.
Mutsuzluk aşkı vardır ama. Gülmeyi bilmeyenlere... Çok gülmek de aptallara özgüdür. Yalan söylememek gibi.
Kişinin altında bir tabaka yoksa kendisine alt bir tabaka yaratır. Hem de ne kadar özenle yaratır... O da onları kullanır. Kullanmayı süsler, boyar, aşk diye satar.
Budur işte bu kadar büyüttüğünüz.
Evlilik de o bulundu sanılan hissi öldürür. Dayanamazsın artık onun dağınıklığına, kılığına, içindeki nefrete. Sen toplarsın çünkü arkasını. Birden değişir.
Değişir gerçekten...
Evlilik, o kişiye sahip olunca duyulan hissi öldürür. Zaten sahip olmuşsundur, daha ne bakacaksın ki arkana.
Sevgililerin sana bir CV hazırlar. Hem kabarık hem de sönük bir liste olmalıdır. Dalgalanmalı, sana bir zemin hazırlamalıdır.
''İnsanlar birazcık vefasız. Biraz da unutkan ve aptal, aptal, aptal.''
Herkesten daha güzel olsan bile arkalarına bakmazlar.
Eskiden güldürdüklerin gene aynı gülümsemeyi oluşturmaz.
Dudakları eskisi gibi kıvrılmaz.
Anca o zaman anlarsın. Yokmuş hiçbir şey.
''Gene yüzün var içimde.''

Encore Une Fois Aussi Tuna S'Enfuir

Herkesin kendisine göre sorunları var. Yüzü hiç gülmeyen var, yüzü gülmekten kırış kırış olmuşlar var, yüzü olmayan var... İçinde sevgi olmayan var mıdır?
Paraya, aşka, sevgiliye, aileye, köpeğe...
Hiç gitmeyen bir inanç bence sevgi.

9.11.2009

Maman Est Chez Le Coiffeur

Yardımlar almadan geçmişti
Vurdun vurdun, içimde
Kaldırıldı değiştirdik zamanları

Bir arınma geleceği
Vurdun vurdun, içimde
Neyle mutlu edeceksin beni

6.11.2009

Face'te Profilimi Değiştiremiyorum, ööf!

Hayatımda dolu olan ne var? Benzin depom bile boş.
Hayatım mı dolu olan?
Bir köpeğim var ama kedim yok.
Bir kedim bile yok ki...

*Reelin The Years - Steely Dan miydi neydi, radyoda gördüm not almışım, unutturmayın...

5.11.2009

Ney ve Kin, Silence!

Naanii naaanii naaanii...
Delirmiyorum, coşuyorum.
Arkadaş buluyorum, satıyorum.
Kırmızı oje buluyorum, beyaz sürüyorum.
Nefes alıyorum, veriyorum.

Seni istiyorum, vazgeçiyorum.
Elde ediyorum, kavga ediyorum.
Elde edemiyorum, ağlıyorum.
Gülüyorum, ağzımdan tükürükler saçMIyorum.
Yiyorum, atıyorum.

Sürekli bir atma hali üzerimizde.
Ne yapacaksın, aldatalım mı?
Neyi ve kimi aldatacaksın!
Neyi ve kini.

Voulez Vous Cochez Avec Moi?

Ne dediğimi uzun zamandır bilmiyorum. Cümle kurmayı öğrendiğimden beri konuşuyorum ama ne demeye çalıştığımı bilmiyorum. Bazen kafiyeli, bazen saçma sapan, bazen de gereksiz şeyler söylüyorum. Antipatik ya da antisosyal değilim. Sen değilim işte. Hıhı de, geç. Ben değişim geçirdim.
Onu bunu şunu bekleyip yerime saymayacağım. Tabii bazı durumlarda yatağımın altına saklanacağım ama değer. Ben harekete geçen olmayacağım.
Sadece sevip kaçan bir insanım. Sadece arada görünmez olmak istemiyorum. Birine ait olarak değil de, özgürce yaşamak istiyorum. Çirkin değilim ve sen olmak istemiyorum.
Aslında şuan sadece uyumak ve tuvalete gitmek istiyorum.
Blog'a yazmak dürüst olmanı gerektiriyor mu?
Hayır, tuvaletimi nasıl yaptığımı merak ediyor olamazsınız..!

4.11.2009

Tried To Put Ur Stories, It Must Be Lie, I'm Giving Up Tonight

Kilo vermek istiyorum, yardımcı olmak isteyen arkadaş ARANIYOR!

Absürd

Méthode'dan iğrenç aldım ve bunu karneye kadar kimse görmeyecek... Umarım sözlümü yüksek vermiştir Madame. Science'den 91 almam ve sınfta tek 5 alan benken düşük verirse camdan atlarım.
NEDENSE ağzıma 99 Times takıldı. 99 Luft Balloons'dan sonra mantıklı bence...

1.11.2009

Ton Nom

Kime göre Neye göre?
Bana göre Sana göre, Bize göre, Gel Gel, şimdi Onlara göre, Sanane Banane, after Başkalarına göre. Sevgimize içelim.
Çok sapıttık, seni sadece sarhoşken özlüyorum sevgilim. Haydi boğ beni...
Je ne sais pas. Pour quoi j'aime toi.

Cherchez La Femme

İçimde konuşuyor
Hak etmediğin isimler
Dünyamda sorguluyor
Her gözümü açtığımda kalabalığı

O bir çocuk değil
Ama ellerinde taşıdığı sonsuz umut
O koca mavi gözlerinde
Ama kafasında binbir düşünce

Ne ile kandırsam sesleri
Seni en çok gerekli
Olan seçenekler içinden
Kim gelecek başka sefer

Bu sefer kar bile yağar
Hele sen bir gel
Dönüşünde
Gözlerimden akar...

Toi et Moi

Tam Charles Aznavour açtım, çalan şarkı Toi et Moi; bu sırada kalbimde.com mudur nedir artık ondan bir mail gelmiş. Subject'te ''Natasha sizi bekliyor!'' yazıyordu. Artık lezbiyene mi benzetti bilemiyorum ama biraz garip oldu. Charles Aznavour açmışken Natasha'nın beklemesi? Ben ufak çaplı, mini mini bir şok geçiriyorum. İlginç oldu.
P.S.: Ne kadar burjuvayım. Subject, p.s., mail falan... Kategorimde tekim gerçekten.

Nasıl Ya?

Tüm paranı harcayıp sonunda ''Neden harcadım?'' deme bana... Ben de yapıyorum, sonra farkediyorum biraz saçma olduğunu. Ehe.
Bu arada dün kitap fuarı vardı. Uykusuz çizerlerini gördüm, imzamı da aldım, mutluyum. Biraz da açım. Bu aralar biraz doymuyorum. Kilolu falan değilim yani sonra dalga geçmeyin. Bir de şey var... Ya. Ne diyeceğimi unuttum ancak parmaklarım hala klavyenin üzerinde kabare dansçıları gibi dans ediyor. Kötü benzetme olmadı, değil mi?
Şimdi televizyonda Jon Stewart çıktı. Sevmiyor değilim...
Hadi bay bay.

Yalnızlık Hissi Sorunsalı

Acı çekmek istemiyorum. Ancak drama-queen olarak yaşamayı kendime adet edinmişim artık.
Yalnızım. Kendi içimde çevremde ki herkesi kaybettim. Birer birer. Onları tutamıyorum. Ellerimden kayıp gidiyorlar. Ne gerçekten sevdiğim insanlar kalıyor. Ne de sevdiklerim. Sevdiklerim daha çabuk gidiyor aslında...
Ben baştan beri yalnızım. İçimdekini dolduracak birisini istiyorum ve kimseyi de buna layık görmüyorum. Sanırım kimseyi göremeyeceğim de.
Dürüst olmak gerekirse etrafımdakilerin çoğuna güvenmiyorum da. Sevmeyi iyi becersem birden vazgeçiyorum. Sevmek kolay, bırakmak kolay, korkmak kolay... Terapi gibi kullanmıyorum blog'umu. Yani bu amaçla yazmayı hobi edinemem...
Sıkılmadığımı söyleyemem. Popüler miyim? Kendi çevremde. Komikmişim. Eğlenceliymişim. Biraz dürüstmüşüm. O zaman neden tercih edilenen ben olmuyorum o boş kafalı, sevgilisinin peşinde koşturan insanların arasında?

La

İlginç yani... Sen saatlerce bekle, ama önemli bir şey için -şimdi günahını almayayım, sonra o gelsin sana yapa yapa barbunya yapsın. Bu ne? Yemek mi bu? Bir de masayı hazırlamama yardım et diyor. Kendi evim olduğu an sebzeyi kaldıracağım yürürlükten! Yok edeceğim hatta mümkünse bütün sebzeleri alıp yakabilirim... Ben etobur bir insanım, karışmayın.
Bir de benimle birisi aynı evde yaşayacaksa ilk yapması gerekenin odasını yerleştirmek değil, susmayı öğrenmesi olacak. Sorgulamamayı da. Eğer evde yemek varsa vardır. Eğer ben internetteysem internetteyimdir. Bunun ''niye?''si ve ya o an olmamam gerektiği bir durumsa bu, bana bıraksın. Benim problemim. Germeyin beni, ben de size saldırmayayım.
Arkadaş problemim de vardır. Şimdiye kadar tanıştığım hemen hemen herkes beni sever. Ben onları sevmek zorunda değilim. Hele bazen açıkça birbirimizi sevmiyorsak onlarla, konuyu benim konuşmaya ihtiyacım yoksa irdelemeyin. Beni nasıl, ne yaparak sattıklarını anlatmak eğlendirmez aksine kafanıza en yakın sert cismi atmamı sağlar.
Sinirlerim çabuk yükselir, çabuk alçalır. Mutlu halime denk gelmeye çalış yoksa hemen dışarı kaç.
Yemek, temizlik vs. benim sorumluluğumda değildir. Benim ihtiyaçlarımı da sen yerine getirsen?
Çikolata ve vanilya dünyanın en güzel yiyeceğidir. Benimle tartışmaya girme, ölürsün.
Arkadaşlarımın hala çoğunu sevmiyorum.
Hatta bazılarından iğreniyorum ama şu Balım denen insan var ya, ona biraz tapıyorum. Şu hediye işlerini iyi biliyor...