31.12.2009

Aşk Kumruları

-Aaa, sen ekmek almadın mı Ergun!
-Yoo, almadım.
-Niye almadın. Aaa, delirdin mi sen!
-Boşver, olmasın...

*Bu kişiler ile benim uzaktan yakından alakam var, ancak onlardan biri ben değilim. Sadece komik yani, benim gibi takılmayın bu işlere...
Neden hiç çizimlerimde içerken gülen surat yok? Ben gülüyorum sonuçta...

54

Amaan, takmayın beni
Ben mutlu değilsem kime nedir ki?
Sensen ümitli, genç, sevinçli
Neyi dinlersin sen şimdi?

30.12.2009

Sıfır

Ne kadarı gerçek siz karar verin. 110 profil görünümüm, 5 tane de takipçim var. Kısacası kimse okumayacak. Kimse ciddiye almayacak.
Artık dert dinlemek de istemiyorum. Banane ki! Daha hiç tatmadıklarınıza tattım diyorsunuz. Hiçbir şey hakkında fikriniz yok. Olsa da tam değil. Benim de değil. Kendinize, her zaman yaptığınız gibi, yeni bir arkadaş bulun. İçimi falan dökmüyorum. Ne yapayım? Neden arkanızdan ağıt yakayım? Yalnızlık aslında yaratıcılığı körüklemez mi? Kapitalizm de körükler. Belki de yalnız olmamak toplumsallaşmaya çalışmak. Kapitalizm sadece bir grubun korkularından, kuruntularından oluşan içsel huzursuzluktan kaynaklanıyor. Hissizleşme sıfır. Her şeye karşı his var. Bence her yerde var, her yerde olacak, her yerde olmamalı.
Arada bir şeyler yazmanın sonuçları...

Yok OLUN!

Bugün bir şeyler çizittirmekti aklımdaki ancak son bir haftadır canım çıktı. Akşamlardan sabahlara deli gibi bağırıp çağırarak, şiş gözlerle gezerek ve Bozo'mu gördüğüm anda sinir boşalması yaşayarak geçiriyordum. Bir kişi bile ne olduğunu sormadı. Bir kişi bile beni hafta boyunca merak etmedi, hala içim buruk tüm bir haftam boyunca yaşadığım olaylara...
Çok bir şey istediğim yok. Gün geçirmek istemediğimden geç uyanıyordum, kafamı boşaltıyordum ancak her sabah gözlerimi açamıyordum. Ya yanıyor ya da şiş oluyorlardı, evet ben bazen uyanmayı hiç istemiyorum.
Bir kaç yıl önceki gibi nefret etmemeyi yaşam felsefesi olarak tekrar kabul etmeli ancak bazı kimseleri hayatımdan çıkarmalıyım. Aslında her şeyi, herkesi çıkarabilmeliyim.
Maalesef içimdeki çıkar isteği, mantık ve melankoli beni engelliyor. Melankoli tam kelime değil. Ancak şu açıdan bakarsak içimde bir duygu bütünlüğü hiç yok.
Bu sene, yılbaşından nefret ediyorum. Aslında etmiyorum ancak pek hoşlandığım da söylenemez.
Dürüst olmak gerekirse, sadece hepimizi silmek istiyorum.
Ya ''Kral Çıplak''daki kral aslında Nudist'se? O zaman ne zamandır adamcağızın günahını yemiş olmuyor muyuz?

*Oyununu oynadım, oradan biliyorum. Konuya yabancı değilim.

29.12.2009

Bonne Bone Bonbon

Ödev yapıyorum: 30 fiil istenen ancak ben şuan 17 ile sınırlı kaldım. 30 kolay geldi başta ama şimdi yer sorunum var.
Il a dit: En Français, S'il Vous Plaît...

27.12.2009

Norma'dan

Tamam tamam sustum...
Daha kırmayın pencerelerimi!

Sarı Sarı Bulutlar, Mor Mor Ojeler

Benim senin hakkında ne düşündüğümü öğrensen
Dudakların uçuklar
Ve ben de seni nedensiz
Öperim
Öper miyiz?

Birbirimizi
Sen beni sürsen kırmızı spor araban gibi
Değer biçemesen bana
Ve ben de seni nedenli
Öperim
Öper misin?

Çok yumuşak davransam herkese
Sen de beni kendini katmadan
İşin içinden çıkamadan
Seversin belki ben de
Öperim

Ucuz romanlardaki gibi olsa hikayemiz
Ya da boşver, hikayemiz hiç olmasa
Yazar mısın benimle bir tane?
Kollarına atlamadan, gelini eşikten içeri taşımadan, koalan olmadan
Beni başkasını hayal etmeden öp

Bak ben de bitirdim şimdilik renkli hayallerimi
Çocukça hayatım değil mi?
Sen gelmeden ben odayı toplayayım o zaman
Sevgilim, sen gelirken ışıkları yak
Yorganı at

Şimdi sevgilim gel
Ben çelimsiz, sen yorgun
Daha anlatmayalım oyunumuzu
Şimdi sen gel
Bu çok fena
Beni öpmeden olamaz hiçbir sarı ev kendiliğinden
İçini dolduracak adam gerek
Velev ki ben doğmuşum çoktan

Haydi sevgilim deme bana
Yazıyorum sadece, tut ki kolumdan...

Çünkü Doğru: Sen Bana

Eğer arkadaşlarıma ''Eee hep aynı, yetti artık!'' dersem onları kaybederim, değil mi?
Ne yazık!
Ne ayıp...

Tapınma

Arkadaşlarımı tanıyamıyorum. Onlar da beni tanıyamıyorlar:
Eşitiz kısacası!
Yalan ver, gerçek al, dürüst bas, paso geç, nefes sat:
Onu istiyorum!
Karar geçer, karar biter, karardan saklan:
Bağırıyorum, hayalini kuruyorum, benim de şansım var, neden merhaba demedin diyorum!

Keşke Temiz Cam

Çok yakışıklıydı. Geldiğimden beri ona bakıyordum. O da bakmıştı. Kıvır kıvır kabarık saçları vardı bal renginde... O da bana bakmıştı sanırım girerken ancak hiç üzerime alınmamıştım. Yanımdan geçerken o yumuşacık denizde yüzdüğümü sandım. Çok yakışıklıydı. Gözlerime baktı. Gözlerine baktım. Hiç korkmadım. Hiç korkmadık. Korkusuzduk. Bütün geceyi harcayabilirdik bakışarak. Ancak harcayamadık. Acele vardı ortamızda. O kendi yoluna gitti. Ben kendi yoluma gittim. Aramızda küçücük bir mesafe kalmadan. Özlem dolu hayallerle. Eğer gitmeseydi ben de gitmezdim. Keşke tanışsaydık... Keşke onunla olabilseydim.

25.12.2009

LoveToTake

Kendimi berbat hissetmiyorum.
Sadece onu ağlarken görmeye değiyor...

24.12.2009

Die Die French Fry

Bozo eve geldiğimde sessiz falan değildi. Bebek ağlaması gibi garip sesler kullanıyor ve kuyruğunu sallıyordu. Köpeğime olan tepkim ''Ay Eli baksana şuna bebek gibi!'' benzetmesiyle sınırlı kalmamıştı. Biraz başını okşamıştım o da daha çok bağırmıştı. Bağırınca da babamın taktiği olan vuracakmış gibi el kaldırmayı kullanırdım ama sonra bir kere de olsun havlardı bağırarak ''sessizce''.
Bebeklerle aram iyi değildi. Bebek taklidi yapan ya da zeka seviyesi onlarla eşit olan insanlarla da değildi...
Hayvanlarda başarı yakalayabilmiştim ama.
Eli, Bozo'yu odama getirip yatağımın üzerine bırakmıştı. Bu arada Bozo ile benim koltuğa yayılmamız sayesinde üzerine çay da dökülmüştü. Kısacası bugün Eli'yi kısık ateşte 5 saniye yakmıştık...
Yatağımın üzerine Sertab Erener misali ''sere serpe'' uzanmıştı. Ben de gene arkadaşlarımla yazışıyordum. Zaten odam o kadar küçüktü ki, dönen sandalyemi azıcık oynatmamla yatağın yanıbaşındaydım. O sırada garip bir ''fıff fıff fıff'' sesi duydum. Umursamadım ancak ses güçlenmişti. Birkaç dakika önceki ''çıt çıt çıt''lar yerini fıf'lara bırakmıştı. Arkamdan yaşlı köpeğimin kötü kokan nefesi sinsice kulağımı yaladı. İttim bir köşeye, gene geldi. Bu sefer arkamı döndüm. Manzara şaşırtıcıydı. Geçen günki yılbaşı hediyem koklanıyordu. Tüm bu fıf'ların anlamı buydu. Huysuzlaştım. Çantamı çektim, burnunu peşinden götürdü. Gene çektim, benimle inatlaşmaya karar verdim. Kucağıma aldım. Bu sefer fıf'lar sona erdi. Ancak patisiyle idrar keseme? doğru basıyordu. Bende tuvalete gitme ihtiyacı duyuruyordu. Bugün zaten bu kadar acı yeterdi. Yarım saate kadar kucağımda kaldı. Sonlarına doğru ''vuaah, hıııah'' gibi garip sesler çıkarmaya başladı. Odam da iyice sıcaklaşmıştı. Tamam dedim, gidiyorsun. Bu sırada arkadaşımla muhabbetimiz koyulaşmış, saçmalıyorduk. Ben de onu aşağıya indirdim.
''Şıkı şıkı şıkı''ların arkasından kayboldu, Eli ''Bir yere gitmiyoruz.'' dedi. Psychostick'den The Dumb Song bitti. Dumb dedi. Ben de konuşmama devam ettim...
Bir saçma yazı daha...

Kuş

O kadife sesli bayan bendim. Bugünün kadını ben seçilmiştim. Yeni eteğimi ve sweat'imle tamamdım, kimse bana emir veremezdi.
Ama o vermişti işte, takmadım, aklımda gene binbir şeyle ''Ooo, Champs Elysées'' diye mırıldanarak devam ettim. Kısacası boştum bugün. Dolapdere'ye neden hiç şarkı yapılmamıştı? Ya da FSM Köprüsü'ne?
Ben belki ileride yapardım.
Belki de yapmazdım.
Ancak bugün birinden gerçekten intikam almayı daha çok istiyordum. O kızın saçlarını yolarak ya da kız kavgası yaparak değil... Kız kavgası denilen şey çok aşağılayıcı. Gerçekten tırmalayarak, saçlarından çekerek kendisini savunanlara gerçekten saygı duyuyorum. Ve saçma diyerek konuyu kapatıyorum.
Ya da kapatmayacağım:
O kızın gideceğini bile bile gereksiz bir arkadaşlık kurmuştum ancak üç kişiyi aynı anda idare edebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Dört kişiydik, birinden hiçbirimiz hoşlanmıyordu, ben de sevilmiyor değildim. Yani benim adıma problem yoktu ancak onlar geldiği anda beni bir köşeye atması da sinir bozucuydu gayet de... Olay çıkarmadım ya da ''Bir beş dakikalığına ölebilir misin?'' demedim. Bunu çok diyorum. Ama ona söylersem bir daha birbirimizi kullanamazdık. Ben de somurtup durdum. Banane-idi benim için. Şimdiye kadar isim ve soyisimlerimi soğuk havadaki battaniye ve tatil günü gibi görmüştüm. İçinde saklanıp rahatça nefes alabilirdim. Onlarla mutluydum ben. Onların içinde anılarım vardı. Ne olursa olsun ben adımla mutluyum işte. Arkadaşlarım ve bazı davranışlardan olmasam da...

23.12.2009

Art Drawn

Ne zaman dönsem,
Badem badem
Bakan gözlerin geliyor önüme
Serilen, sen bir cigara takıyorsun son bahara

Kapanma saati yaklaştıkça geceyle
Karanlıkta yarattığımız bir fenomen
Sen gene tak başıma
Ördüğün papatyaları

Gidiyorum, uzak değil ki mesafe
Eve dönüş, beni heyecanlandıracaksa
Görmek için
Ayrılmışız bile, lapa lapa yağan karların üzerinde...

Ve ben
Yalan aşkıma ne yapabilirim?
Neyi besteleyip yakarabilirim?
Ve ben, ayrı parklarda seninle yürürken her zaman

Ancak lütfen,
Sev beni gideyim

And When It Starts, It Starts

Başlayınca başlıyor işte, okunup okunulmadığının, dinlenip dinlenilmediğinin ne önemi var? Sen sadece kendine yazıyorsun, söylüyorsun, yırtınıyorsun.
Bir fikrin var diye geriliyorsun, kaşlarını çatıyorsun, sinirlerin bozuluyor.
Hele kızmak yakışınca yüzüne çok da güzel oluyorsun.
Ooh.
Nereden nereye atladım!

21.12.2009

Yıldız Kare Yüz Yirmi Üç

Ödevimi sadece öğretmenimin okumasını istiyordum. Geçen haftaki unutulmuşluğumla geçiremezdim değil mi sonuçta hayatımı? Kürsünün tam önündeki sıraya oturdum, öğretmenin gözlerimin içine bakmasını bekledim. Bakmadı. Sadece ''Bunu yapmış mıydık?'' gibi sorular soruyor ve benden de ''Ben okumuştum.'' yanıtını alıyordu. İletişimsizlik değildi bu. Ders bitince söylemeye karar vermiştim. Bittiği anda ayağa kalktım. Herkes bana bakmaya başladı. Tüm gözlerde kendi adımı bir soru işareti ile görebiliyordum. Zaten iki ders öncesi bedendi ve bir kızla pişti olmuştuk. Bundan dolayı herkes de bana ''Şimdi dedikodunu yaparlar...'' dediklerini hatırlıyorum ama yapmadılar. Ben derste takla attım ve esnekliğimden ötürü beğeni topladım, diğer kız da bedenden sıfır alarak dersten atıldı...
Neyse, kürsüye doğru hafifçe ''Hocam?'' dedim ürkekçe. Sonra derdimi anlattım işte bana sıra geldi de okuyamadım da, seviyeleri benden çok yüksekti diye... Değildi aslında. Son sarf ettiğim cümlemde seviye demiş ve sonra elimle alçak hareketi yapmıştım. Bir kısmı öyleydi ama kendimi aşağıya çekermiş gibi yapmak en kolayıydı ne yalan söyleyeyim!
Hoca da olur mu öyle şey, bak bilmemkime dedi ve işte tam o an kendime lanet ettim.
Ardından gelen cümlesi: Ben yazdığını okumak isterim ama derste okumak isterim.
Olduğu için kendime lanet ettim. Yaşımın küçüklüğünden dolayı çok şakşaklanmıştım. Açıkçası her şeyime güzel diyorlardı ancak bir yerde yutar yerine yer yazmıştım. Ben olsam puanımı ciddi ciddi kırardım...
Gelecek hafta okuyacağım. Paylaşmış mıydım ya da okumuş muydunuz hiç bilmiyorum ancak ben nasıl anlatacağım bilmiyorum.
İşte benim Pazartesi'm... Peki sizin ki nasıl geçti?

20.12.2009

Dunno What To Do It, Myself: To Pull Myself Together

Bir başka boktan gün daha.
Kartpostal ve tuval almak (Michelangelo'nun elini çizmek için...)amaçlarıyla Beşiktaş'a ineceğim sanırım. Kocaman tuvali nasıl eve taşıyacağımı dürüst olmak gerekirse bilmiyorum ama sürpriz yapmak uğruna her zaman hayatımda bir saçmalık çıkardığım içim umrumda değil. Eli de sergisinden getirdiği fotoğraflarıyla evi süslediğine göre ''Who cares?''ya da ''So what?'' diyorum kendi kendime gene. Gene bir karnaval havası esme olabilitesi olduğuna göre, Emiliana Torrini'den ''To Be Free'' diyorum, başka bir şey demiyorum!
Aslında demek istediğim bir şey var. Bunun gibi <--, ya da şunun gibi -->... Özür dilerim!

19.12.2009

Seni Sev(m)iyor Olabilirim Aş(k)ım!

Ne öğrenmişim,
Neyi öğrendiğimi savunuyorum?

10.59

Müstehcen kelimeler aramakta zorlanıyorum,
Bulmak müşterimi kendime çekecekse de
Uyumakta zorlandığımız gibi
Başka bir sıfat kullanmadan ikimiz

Saat on elli dokuz

Üzerine methiyeler düzmeme gerek yok,
Senin düzdüğün gibi zihnimi,
Ne de olsa çırılçıplaksın
Aramama gerek yok!

Şimdiden kamyon sesleri
Ev aramanın benzeri,
O'nun çocukluğu böyle geçmedi mi?
Dört döndü ve hiç bitmedi

Ancak üç dakika geçebildi,
Kahretti,
Sindi
J'ai une question à vous poser:
Qu'est-ce que je peux faire?

18.12.2009

Un Noir Désir Charnel

Benim olacak
Hangi Tanrıça ben olacak
Bu yalancı, beyaz tırnaklardan
Hangi uzun kazanacak
Un Noir Désir Charnel...

Benim yanağıma
Hangi yuva yapan
Bana bu der sence -Şairim
Sesin soluğun çıkmıyor
Mutsuz musun
Un Noir Désir Charnel...

Nefret yok, olur mu hiç
Acı ektik birbirimize tek haraç bu
Elimde ne var ne yok
Hangisi benim bahçem
Bir papatya, bir gül, bir Esmeralda

Un Noir Désir Charnel...
Le quartier français, just sur mes pieds
Quelle bon humeur?
Quelle bonne fontain
C'est mon désir,
C'est rien
Pousse pousse
Conseille moi un couleur
Un Noir Désir Charnel...
Laissez-mois vous parler de nous!
C'est just,
Une fois
Un peu d'amour et bonjour toi, aussi
Un Noir Désir Charnel
Comme des garçons...
Un Noir Désir Charnel!

17.12.2009

Küçük Armut Oyuncağım Benim

Benimle konuşuyorsun,
Kendine tapınıyorsun,
Hayat bir hayal diyorsun
Ama şeytanla aran iyi?
Nasıl oldu bu şimdi,
Kim kimi delirtiyormuş şimdi?

Onlar Geldi, Dediler Gene Yeniler, Bitmedi Aptal, Susmadı Sana

Hiçbir zaman gerçek bir şeylerim olmadı. Oyuncaklar alındı, hayal kurdum; tiyatroya başladım, yalan söyledim; okumaya başladım, yazmak istedim ve sonunda da yazdım. Her zamanki gibi burnum havada, bir buz küpü gibi ancak kutuplarda yaşamayı becerdim. ''Hızlı yaşa, genç öl.'' dediler, hızlı yaşadım, geç öleceğim. Belki de ekvatora bir gün yaklaşabilirim...
İnanç ve hayal dışında hiçbir şey yok ben de...
Bir de Onlar dışında.

ABC

Duyguları o kadar yüceydi ki yaşına göre, bedeni ona küçük geliyordu.
Bu onun ölümüne kadar da devam etti.
Hiçbir zaman büyümedi ama sezgileri ve sevgileri her zaman öndeydi, kocamandı. Gözleri bile büyükçeydi, etrafı seyretmek ve insanları yücelten kendisi olsun diye...
Hani böyle harikaydı diyorum ya, o çok kupon biriktirirdi. O çok acı çekerdi.
Çok patladı insanlara; psikoloğa gitti, arada sustu arada konuştu. Ona hislerinin yüceliğinden ve yaşına küçük geldiğinden söz ettiler. İkna olmadı. Ama olacaktı...
Her sözünü sonuna kadar tuttu.
Kupon biriktirdikçe kalbinde kırışıklıklar oluşmaya başladı.
Daha çok yaş serpti evrene, daha çok buhar oldu içindekiler.
Hiçbir zaman boyu, yaşı ona engel olmadı: Hep genç yaşlı herkesten önde oldu.
Ölümü de bu şekilde sonlanacaktı...
Küçük bebek, küçük genç, küçük sevgili, küçük hanım, küçük yaşlı ölecekti.
Bir gün ''Bıraktığın yerdeyim, bıraktığın şekildeyim.'' dedi, gözler kapandı.
Belki de şişenin tıpasıydı o. Tıpa da gidince şampanya açıldı, içilmek zorunda kaldı. Ancak bir sorun olmadı tıpanın olmaması. Daha saygı duyarak içtiler. O, hakettiği şampanyanın, yıllanmış şarabın, kötü katilin, saf kraliçenin aynasıydı. O aynasızlardan mıydı? Aynasızlardan mı kıydı?

16.12.2009

Ciao Bella! 34...

Bugün farkettim biraz kassaam, kilo versem, kulum kölem, güzel kız kapısında köpek olurlar, evimi baştan aşağı temizler, yemeğimi de yaparlar.
Ee iyi de,
Nereden kurtulacağım bu fazla kilolardan değil -yağlardan.?.
Şimdi beni 1.67 boyunda, 80 kilo falan sanmayın. Falan fişmanım çok ancak benim problemim 36-38 beden arasında gidip gelmemle. Ben diyorum yağlarıma biraz eriyin, tatil yapın, gelmeyin, ooh kıyak! diyorlar. Bana kalsa gitsinler. Hem ben ne 36 ne de 38 olayım: 34 olayım. Ne güzel. 34-36 arasında gidip gelsem de olur!
Tüm arkadaşlarım fazla yağlarından kurtuluyor, bir ben kalıyorum yerinde sayan. Birine hoş diyorum, benden korkup kaçıyor. Ya da kaçmıyor, ben onu kovalıyorum ama sonuçta kaçan da kovalanır. Kısacası iyi ediyorum!
İyi ediyorum da ben kilo şeyimden sapıyorum.
Neyse işte, uzun lafın kısası ben DİYETE BAŞLIYORUM. Büyük harf dikkat çeker belki, katılırsınız bana da bir güncük olsun.
17'lik köpeğim gelmiş, sanırım gene taşa doğru sarı bir sıvı boşalttı, onu toplamamı istiyor... Ben 34 beden olursam bu hayvan bunu bırakacak!
Annemden programları almam lazım.
Ciao!
*Bu arada bir Obituary, bir Cannibal Corpse, bir Slayer duydum.
Eğer gerçekten geliyorlarsa -obituary ve cannibal corpse unirock'dan- benim içim bir hoş olur, midemde kelebekler uçar, kanatlanırım, ped reklamlarında boy boy resimlerim olur kısacası ben konser istiyorum. Her sene gidiyorsun da eline ne geçiyor dersen de, ben eğleniyorum yani. Sen neden sinemaya gidiyorsan/film izlemeyi evde de tercih etsen olur, ben de o yüzden gidiyorum. Demiyorsan teşekkür edip bu konuda görüşlerimi okuduğun için saygı duyarken konuşmamı da son bulduruyorum, daha başlık yazacağım!

15.12.2009

Mukus

Birden uzun tırnaklı, uzun parmaklı bir tırnak burnumu yırttı. İçinden dışarı adeta kanlar fışkırıyordu. Bunun farkında değildik. O'nun tek söylediği ''Kanıyor olabilir, izin ver bakayım.'' idi. Koşa koşa içeri gitmiştim. Ben ağladıkça, burnumdaki mukus sıvılaştıkça, gözyaşlarım yüzümde kuruyup kalın bir tabaka oluşturdukça; içeriden bir yer doluyordu sanki. Deli gibi bağırıyordum. İçeriden de deli gibi ses geliyordu.
-Tuna!
-Tuna!
Tuna! Tuna ha?
Sonunda o taraftan nefes alamaz hale gelmiştim. Oluruna bıraktım. Yaşlar kurudukça ardına yenisini kattırmadım. Bir süre bekledim. Ta ki, ojelerimi temizlemek için ışığımı açana ve ellerimi görene kadar. Bu gün ilk defa çevik davranmıştım. İlk defa kendimde bitmez bir enerji görüyordum. Ancak aynaya bakmama, ellerime kırık parçalar batana ve tırnaklarımı ellerime batırıp sıkana kadar da bu enerji sonsuzdu. Baktım. Baktığım ve parçaladığım anda da son buldu. Hemen anı görüntülemek için içerideydim artık. Sevdiğimi aramak istedim.
Ancak acaba o beni seviyor muydu?
HİÇ. Canı cehenneme gerizekalının dedim, dediğimle makineyi aldım ve çekmeye başladım. Amacım şiddeti görüntülemek değil, acıyı bastırmaktı. Başardım. Başaracağım...

C'est Mon Amour Pour Toi

Find myself on a piece of shit
Reading was my whole life
Wasn't having fun was not having myself done

I just put a price of mine, if you find some

Oh I find a cure
I just put a prizzzeee of mine, if you mind give me back some

Oh mine it's fine!

And my garden flies within me
Those days, I'm full of it!
Wouldn't you want me as a cure

If I can hit you baby!
Whatever the object is
Did not even notice!

Comme ça!

13.12.2009

Demin sizle ödevimi paylaştım.
Güzel miydi?

Army of Yours

Özgür olmak gerçekten bizim elimizde olan bir şey mi? Holokost'taki Yahudiler'in elinde miydi özgürlük? Güdülmeden, eksiltilmeden özgür olabilir miydi ''Nazi zamanı Almanlar'ı''?
Benim fikrimce, Spinoza'nın tezi olan ''İnsanlar özgür olduklarına inanıyorlar.'' sözü dünya üzerindeki özgürlük kavramını daha iyi anlatıyor. Hangi toplum özgür? Afrika'daki toplumlardaki gibi durumları aşağıda olan ancak aşağıda olması kasıtlı olan, Amerika'dan, Almanya'dan, Avusturya'dan, İngiltere'den ve daha nice ''toplumlar''dan bir sürü ''boş'' uçak geliyor. Kıyı veya çevresinde su bulunan ve balıkçılıkla uğraşan ya da değerli taş bakımından zengin olan bu insanlardan tüm elindekiler alınıp para veriliyor. Ve bu uçaklar geri gidiyor... Ardında ne bıraktığı umrunda olmaya pilotlar tarafından!
Bizler insansak ve bizi diğer canlılardan ayıran düşünme yetisi ise, neden bizler para için arkamıza bakmadan ilerliyoruz? Asıl sorun o değil de, para olunca nasıl her şeyi elde edebileceğimize inanabiliyor ve kendi ya da başkalarının (yani sahip olmadığımız) özgürlüklere erişebildiğimiz hayali ile yaşıyoruz? Biz neyi, kimden satın alıyoruz? Hangi hakla, kuralla alıyoruz? Hayvan hakları bile insan haklarından daha çok sığınağa sahip, büyük çatılı, güzel bir sığınak. Sizce bizler kime ve neye göre özgürüz?
Nereye göre bir de!
Para dışında ki bir diğer alt başlık ise ''uygarlık''. Uygarlığa muhtaç, gelişmeye aç, tapınmayı gerekli bilen insanlar özgür müdür? İlk ütü çıktığında ütü alma isteği, savaş gemileri çıktığında korunma isteği ve en önemlisi de, aşağıdakini gördüğünde iğrenme ve nefret isteği!
Sizce bu insanlar özgür müdür? Aslına bakınca, bizler doğanın içinde daha fazla tutamayarak geri püskürttüğü bir nevi lavlar değil miyiz? Ve doğa da volkan...
Kurt Tucholsky'nin de dediği gibi, Bir ülke sadece yaptıkları değil, aynı zamanda nelere hoşgörü gösterdiğidir.
Asıl uygarlık, asıl özgürlük bilgiye sahiplik isteği olmalıdır. İnsanları rahat bırakmak ancak anarşi düzeninde mümkündür. Ancak anarşi de demokrasi gibi midir? Ya da anarşi sizce gerçekten özgürlüğü sağlayabilir mi?

I Gotta Sing Why I'm Dumb

Demin hızlıca biramı içtim: Kısacası sanırım biraz dünya, yerçekimine karşı yeterince durgun. Mide bulantısı ve göz kapakların seviyesi hat safhada. Kahve aramaya başlamalıyım...
Bilgisayarı kapatıp gözlerimi dinlendirmeliyim. Ancak iPod'um şarjda ve pek de içimden ders çalışmak gelmiyor (Pc Off=Ders). Psychostick'den The Dumb Song bana, Beer ise size gelsin!

''You're dumb! x2
Same thing
Still dumb!''
I CAN'T GET YOU SATISFACTION FROM YOUR FANTASIES
I CAN'T GET NO SATISFACTION FROM YOUR IMAGINATION
YOU'RE SO BAD, HONEY, I'M BEGGING YOU
NOT DO TO THIS AGAIN
I'M SO HONEST
I'M SO BAD
EVEN IF YOU WANT TO GET IN
I CANNOT, I CAN'T
BUT I LOVE, YOU
TRIED TO BE SO FINE
BABY, I CAN'T REALLY GET NO SATISFACTION
WE GOT A F AND A C
JUST TO END IT UP
WE'LL DO IT SOON FINE
WE'LL FIGHT
'TILL THE END

12.12.2009

Worldwide Telescope

I thought I can open
My big big eagle eyes
For this
And my fingertips
If had no acceptable reasons-

Creeps and everything turning
So pale, so red
And no worlwide dummy

I know, everybody wants to
Read the whole
But the conclusion of lecture
Has no shape
No special smell of swapping grounds

Changes, chests
Yes my lovely imagination
They whole go round and round-

*We can be both alone, alike and love each other
We had the same height and same crime
You could have borrowed me mine legs
I like this knowledge
So I can buy us more

Hurt Me To Be Free: Nothing Brings Me Down

Hepsi çok yakışıklıydı ve (birinden emin değilim ama) hepsi benimle ilgileniyordu. Hepsinin gözlerimi delip geçen bakışları vardı. Cevap da veriyordum.
Bir başkası da vardı ki,
Hani ''o'' gelir, seni kollarıyla sarar ve öpmek ister. Ancak sen o anda şaşkınlıktan bir şey anlamazsın. Sonra ilişki devam eder, 2 yılın içinde bir kere olsun öpmek ister, ancak bu sefer de senin istemene rağmen yerine çakılmış gibi olursun... Çok çok istersin halbuki onun yumuşacık dudaklarını! Yapamazsın işte. Sen o an heyecandan ölürsün ama o vazgeçmiştir çoktan. Sen gene yapamazsın.
Ama onun hiçbir zaman cesareti kırılmaz. Daha küçücük o der belki de. Sen bundan nefret edersin ancak sen onu reddetmezsen, diye düşünürsün, asla senin peşinden istediğini sonunda alabilmek için asla koşmayacak!
Bu aralarda o seni sürekli terk edip durur. Yolda güle oynaya giderken; bir ormana, bir çöle geldiğinde seni arabadan indirir ve tam gaz yola başka bir yalnızla devam eder... Gene güvenemezsin. Senin hayalin bu değildir. Senin hayalinde o deliye yer yoktur ama içinde gizlice o yaşamaya devam eder.
Tüm camlar açıktır ve cereyan vardır.
Dağın zirvesindesindir ve dağın eteklerine göre hava gerçekten soğuktur. Üzerinde bir şeyler olmalıdır. Ancak o üzerine alacağın ne olmalıdır ki, hiçbir zaman üşütmesin? Ya da dağın zirvesine kadar alıp, zirvede çıkarmalı ve üzerindekini aşağıya yuvarlamalı mıdır?

Sen Nereden Gelirsin?

Her şeye benimle başlamak,
Senin yanında olmam gerektirdiği
Anlamına gelmese
Zorlama olmaz

-idi benim için

11.12.2009

Everybody's Gonna Love Today

Dediğim gibi, gülmeye devam edeceğim.

Oh, What A GentleMAN

Aklımdan o sırada ne düşündüğü geçiyordu. Neyi doğru yapmak istediği, neyi istemediği... Sadece yazmakla aktarılmıyordu benim dünyamda gerçekler.
Benim onu hiçbir zaman bırakmamam gerekiyormuş gibi hissediyordu(k). Ya da hayatımızın sonuna kadar bu lise yıllarında kalmalı, sürekli gizliden gizliye birbirimizi hissetmeliydik. Özlemeliydik okul günlerini. Okul günlerinde dakikalarla sınırlandırılmış tenefüslerde birbirimizi görebilirdik, elele tutuştuğumuzu ya da birbirimizle konuştuğumuzu hayal edebilirdik. Ama hiç etmedik. Bizler farklıydık. O, burada kalacaktı. Bir yere bağlanacaktı. Bir karısı, belki de iki çocuğu olacaktı. Mutlu ölecek, acı çekmeyecekti. Ya ben?
Oradan oraya sürülecek, özgür hissetmek için her aklına geleni yapacak bir deli olacaktım. Tek bir aferinim bile olmadan gezecektim. Geleceğin Pipa Bacca'sıydım ben (belki de). Sonum öldürülme olacaktı. İstediğim şeyin elimden alınması. İşte bu noktadaki tezatlık beni güldürüyordu.
Onun hayatını ve düşüncelerini açık bir şekilde görebiliyordum ama ben kendimi tamamen soyutlamıştım. Gördükleri ben değildim. Gördükleri ruhum değildi, bedenimdi.
Ruhum ne kadar optimistse, bedenim o kadar pesimistti.
Mutlu bir keş olmak geldi aklıma. Olmayacaktım asla. Hiçbir şeye bağlanmayacaktım.
Ben de bir maske takmadan kostümlü partide gecenin yıldızı seçilemezdim.
Ben de bir maske takmadan; yüzümü boyamadan; saçlarımı savurmadan; parfümümü değiştirmede;, yalan söylemeden; elimdeki kağıdı dudaklarıma, düşüncelerime, bedenime yayamadan; çok keyif alıyormuş numarası yapmadan sevemezdim, pardon, ben olamazdım işte.
Yalan söylerdim ben. Hatta hiç anlamazdınız.
Hırsızdım ben. Sizin gizlice düşüncelerinizi çalar, yerine kendiminkileri koyardım:
Ruhunuzu, aklınızı alırdım, kısacası ruhunuz bile duymazdı.
Melodik yürümezsem, nazik davranmazsam, şık giyinmezsem bilin ki bugün makyaj yapmayacaktım.
Her şeyini görebiliyordum onun kısacası. Onun ve diğer ilgilendiğim erkeklerin. Kadınların da.
En güzelinden en çirkinine kadar.
Hayatımda dört kişinin olması şaşırtıcıydı. Dördüyle de ilgileniyordum. Tek gerçekten ilgilendiğim en çok bahsettiğim, ortancası ise en az bahsettiğimdi. Ben şuan yalan söylemiyorum. Sadece bir kereliğine mahsus, günlerimi anlatıyorum.
Ben, ben olduğum için kimsesizim.
Sizin de bir farkınız yok.
Aslında var.
Kendinizi ne kadar silerseniz o kadar benimsinizdir.
Ben sizi severim...

9.12.2009

Sekizinci Ay'a

Yaşarken ne yaptığınla önemlisin. Yaşarken kimsen, kimlerdensen, neler yapmışsan, tanınıyorsan göğsünü gere ger söylediğin, kullandığın isimler senin CV'ni oluştururken ya da seni yüceltirken; ölümlerden sonra bir hiç oluyorsun. Eskiden seni gördüğü yerde durduran insanlar seni tanımamaya başlıyor. Ya koskocaman bir iz bırakacaksın -ki herkes seni bilsin, ya da tümden silinmeye razı olacaksın.
Silindikten sonra gerçekleri de unutmak ayrı bence.
Şimdilerde bazı medya ile ilgili olan arkadaşlarım geliyor da soruyorlar. Hala hatırlanmasını istemek önemli bence. Güzel de. Kimse unutulmak istemez ama ben kendim için değil, O'nun için istiyorum. Birden silindik ortadan. Herkesin peşimizde koşmasını, her yerde tanınmayı istemiyorum ama bazı şeyler gitti. Yatağa yatıp gözlerimi kapattığımda bir şeyler göremiyorum. Işık istiyorum sadece. Bir tabela istediğimiz gibi. 30'la gidilmesi gerekiyorsa 30'la gidin yazacak bir tabela!
Milyonların harcandığı yollara bir tabela konulmadıysa o yolun ne anlamı var?
Gene ölümler devam edecek.
Gerçi şuan o tabela var mı bil(e)miyorum. Belki vardır, belki yoktur. Ancak umarım ki vardır. O mıcırlı yolda, bizi O'ndan ayıran o tabela olmuştu.
Başta kaybedilen canlar,
Başka camdan fırlayan bedenler,
Kırılan boyunlar,
Ölü bedenin yanı başında ağlayan insanlar,
Kesik el ve ayaklar,
Kısacası henüz görüp görmediğim mechul olan bu travmaları bir başka çocuğun da geçirmesini istemiyorum.
Bakın, bilinçleniyoruz.
Bakın, yeşeriyoruz.
Bakın, bizleri de suluyorlar.
İşte bakın, biz de bir şeyler istiyoruz. Para değil, öç değil.
Ben sadece biraz eksiklerin giderilmesini istiyorum...

One Lump or Two?

Glam grubu kursam tüm tanıdıklarım garipser. Onlar kursalar ben desteklerim. Başkaları kurunca takmayız. Bu ne ki şimdi?

8.12.2009

Bat For Lashes'in ''I'm On Fire'' cover'ı benim niyeyse içimi bir hoş yaptı...

Zaten Yıpranınca Yırtardım Ben

Saflık önemliymiş,
Çabuk yitirilirmiş,
Bir kaç yıl sonra
Dermişsin ''Bakalım, neler kaybetmişiz!''
Dönermişsin içine,
Bir şey göremezmişsin pek
Sonra içini bir şey kemirirmiş
Eskisi gibi kuvvetli kemirmeyen,
Seni temizlemeyen;
Saflıkmış
Dersin birden bir şeyler daha
Biraz daha çarpışırsın hayatla
Omuz omuza hem de şeytanla
Ruhunu satmışsın gibi mutludur o,
Gelir peşinden
Hem senin kim olduğunu da umursamaz
Birazcık yaşamdır istediği
Sahibin olunca,
Sahibi olmamış olunca
Geri dönmek için iç ararsın kendine
Bulamazsın bir süre
Makineye bağlı yaşamak gibi,
Organ mafyaları gibi,
Bulunur, çalınır sana bir tane
Kirliyse eğer:
Vay haline!
Temizse eğer:
Vay haline!
Gene mutlu olamazsın
Sana uygun gelen kendininkidir
Kabuksuz bir salyangozsundur artık
Ya da kabuksuz bir kaplumbağa
Canını almaya çalışan çocukların içinde...

7.12.2009

You need mine. Time needs time.

Boy, Your Boots Were Really Clean!

Ben bazı şeyleri çok özledim. Bazı kimseleri, bazı kokuları, bazı evleri... Bazı hisleri.
Eskiden rahatsız olduğum ya da dalga geçtiğim çoğu şeyi özledim:
Eğer bir gün yaşlanabilirsem ancak o zaman görebileceğim şeyleri görmeye başladım. Daha küçücük yaşantımda bir çok kayıp verdim. Nesne değil, kişi kaybı.
Teker teker gömdüm onları. Eğer yaşlanabilirsem bunun dışında kayıplarım da olacak. Aslında herkes birbirine karşı kayıplar. Ama önemli olan benim için, benim iç huzurum. Ancak ben çok şey kazandım, çabuk kaybettim. Hızlı yaşayacağım ama geç öleceğim. Veyahut bir köprü altında öldürülmüş bulunacağım. Vücudum bir hamamböceği gibi ezilmiş olarak. Hiçbir zaman yaşamadığım, tatmadığım korkuyu sadece bir kereliğine mahsus, son anlarımda tadacağım. Eğlenmeyeceğimi kim söyledi ki? Hissedebilmek için nelerimi vermezdim...
Gözlerimi eskisi gibi kısıp bakarken tekrar herkesin beni süzdüğünü görmek için nelerimi vermezdim tekrardan...
Telefon numaramı istemelerini...
Adımı sormalarını...
Biraz da hayatıma bulaşmalarını! Gerçekten, tekrar göz kapaklarımı kısıp bakarken daha çok ilgi, beğeni toplardım. Hafif bir tebessüm ekleyerek, tabii. Buklelerim düzgün düzgün ve kısacık. İncecik bir beden. Uzun sayılırsın. Güzelsin. Eksiklerin var ama kapatacağın malzemeler bunlar. Cahilsin ama güzelsin. Daha hiçbir şeyden haberin yok ama çekicisin. Dikkat çekicisin.
Şimdi bedenimi gene zorluyorum, olmuyor. Zorluyorum, olmuyor. Eskisi gibi ne nefes alabiliyorum ne de ağlayabiliyorum. Ne değişmiş ki bakınca? Daha da güzelim. Daha da zekiyim. Daha korkunç hale gelmişim... Kahretsin.
Şimdi yanıma koşanım yok. Her şey her zamanki gibi hayallerde kalmış. Tek değişmeyen gerçeğim: Neyi hayal edersen o gerçekleşmez, bedenim! Ben böyleyim.
Biraz dinlenebilir miyim?

Meesterstuk

Ben kimsem, sen de O'sun.

Youth Guru

Şu beden şeysinden nefret ediyorum. Sanki ileride çalışırken voleybol oynayacağız. Ben şimdiye kadar bir sürü bankaya, televizyon kuruluşuna, bakkala çakkala gittim bir tane bile içeride spor yaparak iş yapanını görmedim. Sanane yani benim bedenimin geliştirilmesinden, esnemesinden. Hayır elektrikçi, boyacı, emekli de gördüm. Yani emekli dışında kimse günlük planında spor yaparak para kazanmıyor. Basketbolcular, yüzücüler, futbolcular düşünsün sporu. Zaten onlardan düşen de spor yapmak zorunda. Ya elbette spora karşı değilim, yıllar boyunca lisanslı yüzdüm, bu sene bıraktım ama yani ben beden dersinde kızlara sınav, erkeklere oyun taktiğini çözemiyorum. Ben toplu oyuna karşıyım asıl. Hayat falan mı kurtarıyor da bana manşet öğretiyorsunuz? Yok fileyi geçme, yok çizgiye bastın. Notu kıra kıra piç ettin ayıptır söylemesi. 40 verdi deli. Ben anlamıyorum şahsen. Kuyruğuna basılan ben olunca ötmüyorum tabii sadece ama bana saçma geliyor. Banane ya. Ben toplu oyunlara yatkın değilim. Şimdiye kadar elime top değmedi, son 3 haftadır çalışıyorum, manşetlerim de düzelmiş olmasına rağmen ''Aferin, Tuna'' alamıyorum bir türlü. Bugün ''Yapacaktın o zaman banane!'' demesinin nesi normal? Ben ilkokulda görmedim. Son senem de test çöz, otur, bilmemneyap şeysiyle geçti. Lise hayatında başlatmanın anlamı yok. Kısacası o banane diyebiliyorsa ve gene mutlu olabiliyorsa ben de oynayamadığım zaman için banane derim. Kırpa kırpa 40 verdi. Şuan şımarık, küçük kız gibi anlatıyorum ama ne yapayım yani, not ortalamamı düşürüyor. Ayrıca hep ''eşitlik'' diye çığıran bu insanlardan ben, bunu beklemiyordum...

6.12.2009

Can't Buy Me Ocean

Benden okyanusu saklayamazsın,
Önümdeyse ve demirler ardındaysak
Dünyamızdan yok edemezler
Ama eğer beni yok edeceklerse,
Okyanusu alamazsın da
Dünya'mı da alamazsın!
Benden:
Sonum da olsa
Hayallerimi satamazdın...

Sezonun Bitiş Zamanlaması

Ödevlerimi bitirmek üzereyim, son bir iki ödev kaldı. İşte onlar da Türkçe ve Felsefe'den. İkisi de yoruma dayalı. Ama ben rahat durmayıp gene yorum yerine kaynak belirtmek ve resimlerle desteklemeyi seçiyorum ve bir tomar ödev bitmesi gereken zamandan daha geç bitiyor. Yine de en yüksek puanı ben kapıyorum, o ayrı...
Dün İFSAK'da sergi açılışı vardı ''Hikayenin Hikayesi'' diye. Çok çok güzeldi, tavsiye ederim, gidin. İkinci katta sergi. İlk katta güzel gayet de, orada Hikayenin Hikayesi yok.
Annemin de resimleri vardı, ben bu kadar yetenekli bir grup göreceğimi bilmiyordum. Fotoğrafçılığa ben de mi merak sarsam? Özendim biraz aslında. Neyse, ben orada ''Kadın Gözünden Fotoğraf'' başlıklı bir yarışma? afişi gördüm, ilgimi çekti. Katılmak isterim açıkçası ancak hala araştırma yapamadım afiş hakkında. Bir bakmam lazım. Kazanmak da isterdim açıkçası, aklımda bir sürü fikir belirdi...
Yılbaşında ne yapsam peki? Ben hala karar veremedim. Eli ile partilerden birine gidelim diyoruz ancak hiçbir davet gelmedi ve hiçbir organizasyondan da haberimiz yok.
Güzel bir gün geçirmiş ve keyifli bir son yapmaya hazırsınızdır umarım bu güzel pazar günü de!

4.12.2009

Ne var, hep kötüsüne kötü diyorlardı, göremiyorum ben, hala kötüyüm, neyim ben?

2.12.2009

Banane

Evet, Ben Buna Ne Dedim?

Felsefe ödevim: ''Liberal ekonominin dünya ülkeleri üzerindeki etkisi''

1.12.2009

Gri

Bana hikayeni anlat, sevgilim
Duvarlar bana asla söylemeyecek ikimizi, senin gibi
Doğru ya da yanlışsa
Hatalı ya da ayrıysa
Sadece anlat
İzin yoksa hatırlamana

Seni de unutamayacağım gibi-
Düşüncelerine boya süremeyeceğin gibi-
Büyük büyük önerine
Büyük büyük tekliflerine karşılık
Yaşamaksa ya elimdekiler
Ne sunabilirim başka, sırf içimdekiler yetmezse

Gelip geçeceğini bile bile
Aramıza ördüğün duvarları
Ancak kokusu geçince duyabiliyorum, sevgilim
Biliyorum, geç oluyor
Biliyorum, geç kalıyorum
Sen de geç kalıyorsun

Eğer sadece uzaklaşmak istiyorsan
İsteseydin, sevgilim
Neden başta söylemezdin bana
Ben seni istemedim ki?
Neden başta söylemedin bana
Sen yine kendin geldin...

Ben yorulmadım, bitirildim
Kışlar yaza döndü, bitti
Tek tek arayacağımı bilseydim
Ve sen de hiç gitmeseydin
Belki bir kurtuluş vardı, sevgilim

Şimdi haydi söyle bana:
Neden şimdi yıkıyorsun ellerini?

Göğe ve Toprağa

Geçenlerde küçük bir kızla konuşuyorduk. İşte bayram, kurban, ne yapacaksınız, kesecek misiniz soruları geçiyordu arada. Pek ''dine göre'' bile olsa, hayvanlardan can almaya kıyamıyor gibiydi.
Bayramın ilk günü dışarıya çıkmışlar. Tabii biraz kan, biraz eziyet, biraz da para var etrafta. İnsanlar alıyor, satıyor ve bir canlıyı; kendi kararları doğrultusunda ve günah işlenmeden; ölüme gönderiyor. Gönderirken acımıyor. Veyahut acıyor ama yanlarında örnek olmaları gereken çocuklarına hayvan kesilişine kadar -bazı aileler- izletiyor. Şimdi bence bir yandan önemli bir yandan da hüzüntülü bence. Bir, bir insana yaşamın kıymetini -belirli bir oranda anlatabilirsin-; iki, sonuçları kötü olabilir mi bilemeden bir canlıyla vahşeti tanıştırabilirsin. Ne kadar etkileneceği ve ya etkilenmeyeceği bilinmiyor...
Ancak bunu insanlar din için, inançları için yapıyorlar. İnanç olmadan da yaşayamazsın. İnanç olmalıdır zaten. İnanmadan, inanamadan neyi yapacaksın?
Çocuğun gözlemi şu olmuştu: Her yerde kan var. Ölü hayvanlar, el değiştiren paralar... Adamlar hayvanları ortalıkta kesiliyor, çok hüzünlü bakıyorlar.
Bu sözler İstanbul'dan. Hani bazı ''ilginç'' insanlar diyorlar ya, ''Burası modern şehir, kozmopolit, ...'' nereye modern? Çok güzel bir şehir, ülkemin toprağı ancak sokaklarda insanların gözünün önünde kesim nasıl yaparsın? İncitmeye...
Bilmiyorum işte ben yapamam. Yapamazdım da! Kozmopolit olmanın bir artısı olmuyor kocaman ülkede bir şehir için. Dine karşı hiç değilim ancak kozmopolit yapı her zaman artı değildir ki...
Ben de sırf konuşuyor, eyleme geçmiyor değilim. Ancak bu geçirdiğimiz bayramın adının nedeni dolayısıyla ve inanç için bu kurban gerekliyse kesilmesi gerekir. Kessinler. Acı, acıma fark etmez. Ancak şu hayvanların yok kaçamasın diye ayağını kes, bacağını kes olmuyor. Ölecekse çabuk olsun, acısız olsun.
Ben yazarım, onlar okumaz. Okumayacaklarda beni. Benden başka yazan, eleştiren de var -okunabilmesi müsait, imkan dahilinde- olan. Onları okusunlar. Onlar da farklı düşünmüyorlar. Okumazsalar da izlesinler. Hiçbirini yapmazlarsa da artık ne denir? En azından okuyup, dinleyip, görüp düşünmeyenden daha şanslılar...

Gülümse, Doğru, Şanslı Olan

Demin yazdığım, bu ayın ilk gönderilen iletisi? idi.
Dikkat etmedim bile.
Bazen size de oluyor mu bilemiyorum ama bir olay oluyor, sonra benden yaşca büyük biri bir eleştiri getiriyor ve ben de yaşımın verdiği toyluk ve deneyimsizlikle ''Aa, bu aslında böyleymiş!'' diyorum. Daha öğreneceğim ne kadar şeyin olduğunu çok merak ediyorum. Sonuçta bomboş geliyorsun dünyaya, sonra sen kendi kendini bir takım uğraşlar, yetenekler ya da sahip olduğun olanaklarla geliştiriyorsun. Geliştikçe risk alıyorsun. Bomboş gelip gitme korkusu olan var mıdır bilmiyorum ya da bu kadar takan ama ben bir şeyler öğrenmeyi istiyorum. Sadece nerede bitecek onu merak ediyorum...

Ben Bugün Gene Saçmaladım!

Bugün fen dersinde -fen değil de, terim öğrenme diyelim- konu canlıların ne yediğine içtiğine gitti. Güzel dersti. Boştu ve gereksizdi, kısacası güzeldi...
Neyse horozun ne yediğini tartışırken, hocanın yabancı olması ve dili pek bilememesi nedeniyle buğdayı pilav olarak bizlere yansıttı. Herkes karşı çıkarken ben de duramadım yerimde, ''Ne alaka Mösyööö!!!'' diye biraz ses yaptım. Önümdeki de duramadı, ''Ne fark eder?'' dedi bana.
Tabii ben son zamanlarda kafamı kilo ile bozmamın verdiği gazla hemen ''Yağ yapar!'' diye atladım. Bir kaç dakika durmadan gülüş ve iyice boş geçirilen bir ders oldu, güzel oldu ama biraz saçmaladım. Şimdi oradaki ''yağ yapma'' şeysinin anlamı kalbine yağ bağlar? (öyle mi denirdi?) oydu yani. Falan fişman işte.
Ben bu aralar demek istediklerimi dediğim halde diyemiyorum ya da tam diyecekken demek istediklerim bana demekten vazgeçtiriyor ve ben de diyemiyorum işte... Demek kelimesini kullanmak bu paragrafın asıl amacıydı... ^^
Şaka bir yana canım çok baharatlı, acı, sıcacık bir sıcak çikolata istiyor. Demin de telefonuma mesaj geldi, bakamadım. Bakmak da istemiyorum aslında ama bakmayınca uyarı başlıyor. Beş dakikada bir dıt dıt ötüyor, çekemiyorum. İşte öttü.
Beklediğim kişiden değilmiş mesaj. Sabahın altısında yazınca sanırım insan cevaplamak istemiyor... Haklı ama ben olsam gene de cevap yazardım.
Amaan, yazmasın.
Ben de boş boş yaşarım!
Şuan gülümsüyorum, çaktırmasam da, ancak teşekkür ederim.
Nedensiz bir gün geçirmemeniz dileğiyle!