30.10.2009

Bak Diktim, Kazdım

Ben öldüm, mezarımı gördüm
Geri kalsın
Bu sesler
Zamane sokakları ile
İçiyorum, dönüyorum
Bana bir adım, ona bir karış
Uzaksa
Yer açın, otursun bizler

İçimde şu seslerle cıvıldıyor
Bir baksalar geriye
Her yer, her yer, her yer

Kalk! Kalk! Kalk!

Bir De Halin Varsa...

Dokunmam gereken, yaşamam gereken
Bir gece hali
Uyutulmuşsun, unutulmuşsun

Gene sen konuşuyorsun, beynimde
Susturuluyorum
Ellerimden alınmış, uçmuşuz

Bırakmıyorum heceleri
Hecelenmeyi karanlığa
İnanamıyorum ki hayata

Ben Güzelim, Diğerleri Berbat

Soru sordukça
Neden dersin kendi kendine
Deli misin?

Dayanamaz ki buna
Lazım da ağzın, dudakların
Sözlerinin gelmesi gerekir

Sabaha kadar batmaz ki birine
Bu kadar!

Arkanda, önünde
Görüyorum, ölüyorum
Söyle, sus, iste
Acı getirdin bana
Arkanda önünde
Göremedim farkedemedim
Vurdular
Kan aktı, beni bırakma
Bıraktığını aç ser
Yine aç
Gül bana çektirme acı!

Aslında Asılında Neden Suskunsun

Bu dünya bitmedi
Aşktan usanıp geçmedi
Gitti, yar

Kafama koyduğumu yapmadı
Alıp başını gider gibi
Susmadı
Kaçmadı, kaçamadı
Koşmamış ki...

Elimi tutsan
Çeker miydim
Bitti bitti ve sen her zaman bitmiştin!

Bitecek bu güz de
Gelecek bir kırışık daha
Güneye

Ayıracak bir boşluk
Dönencesiyle ölüm değil bu

Tüm ümitleri kesmeden
Sonuna kadar gidilen,
Baştan ayrılan beden
Gece gelir geçer

Ah, bu tüm sesler!

Başını alıp gitmedi
İsmini silmedi elden düştü
Sesten ve birden
Önüne bakmadan
Düşer yukarılardan

Elbet bir çığrış
Gelecek
Sonunda
Üşüdükten, sonra

Nedenini sormadı
Yanıt alamadı
Enfes bir gün yine
Düşünmeden geçti
Her zaman ki gibi
Bu sefer elinde değil...

Sefaya alışmış,
Birine ait olmuş
Kabullenmiş, sevgilim

Düzenini değiştiremeden
Çarpmışlar kafasına
Boş bir ev hayali çabaya
Dönüşemeden

To Gain His Trust

Balım'ı, Bozo'yu, Melis'i, Berrak'ı, Nihan'ı, KENDİMİ, kuş gribini, domuz gribini, gripleri, nezleleri, ışığı, bitkileri, arada anlaşamadığımız Tanrı'yı, beni okuyan herkesi, beni bilen herkesi, Eli'mi, Grannie/Nanee'mi, V'mi, onun dışındaki insanları, gene KENDİMİ seviyorum. Bana ihtiyaçları olmamasına rağmen seviyorum.
Hayallerimi ve istediğim şeyleri de seviyorum.
Ben HAYATI seviyorum.

Kolay İşle Beraber Olmak

Artık tırnaklarımı yemiyorum. Yemek için bir nedenim yok. Bir korkum yok. Bir alışkanlığımı bırakıyorum.
Yanaklarımdaki kuru yaşları, akmış rimelimi, bozulmuş rujumu zorla yüzümden çıkarmazken ilk defa hem de.
Oje sürüyorum. Acı değil bu seferki.
Gerçekten güzel miyim acaba diyorum. Kime göre neye göre diye bir soru beliriyor kafamda.
Saçmalıyor muyum?
O da doğru demiyorum, çünkü diyeceğim bir şey yok.
Güzelim.
Hep neyse diyorum ama sonuca varamıyorum.
Sıçtığımın aidatı, Bozo'nun alınması gereken çişi kakası var. Görevden kaçmamak lazım. Ayakişi bana kalmışsa ben de onu halletmeliyim. Belki biraz hareket üşümemi engeller... Ancak ilk görevim aidat olacak!

Touch Me, Your Pain Makes Me Happy

Kıskanç mıydım,
Melodi içinde ağlamak
Bir fon müziğimin olması
Ona bana yetmez sanmıştım

Yetmemiş,
Doğru düşünmüşüm
Realist olmaya başlamışım istemeden
Sonra takılıp düşmüşüm

Bu eski Ankara evlerinde,
Bu eski İstanbul evlerinde
Yoluma ne çıkarsa süzmüşüm belleğimden
Bilinç bilinç olmamış

Ve en sonunda araştırıyorum
Hüznün kokusunu,
Eskiden buram buram gelen evde
Şimdi gurur kokusu var
Sahi, nedir bu yalan?
Geçen gece sarmamışsın beni...

29.10.2009

Başım dik, aşina olduğum topraklarda, hissettiğim ve kalbimin çarpacağı sürece hissedeceğim bu güzel gurura sahip bir genç olarak yürüyorum. Yolumdan ne bir bağnazlık ne bir inançsızlık saptırabilir beni. Türk genciyim. Dahası var mı?
Teşekkürler. Varlığınız, inancınız ve bize karşı olan inancınız için Ata'm. Bizlere güvendiniz. Biz size güvendik.
Daha şanlısı, daha dürüstü var mı?
29 Ekim bugün.
Cumhuriyetten başka yakışan var mı?

24.10.2009

Ay!

Vallaha bir daha kendimden bir şey yazmam, okuyup soruyorlar...

Kel Kaleci

Kahretsin, dünyanın en boktan yazarıyım!

Antinomianism

Ben TUNA TACETİNOĞLU. Geleceğin PETA üyesi, Darwinismus temsilcisi, Antinomianismci (ahlaki yasaların reddi demek antinomianism), performans fotoğrafçısı, Strasbourg hayalleri olan animasyoncusu...
Yapacağım. Yapmazsam alo deyin, geliyorum.

Tokio Hotel Almanya'nın Demet Akalın'ı Mıdır?

Bence evet. Hatta daha da beteri... Hatta bu sonuca MTV'de Automatic midir nedir, o şarkının klibi yayınlandığı anda ulaştım. Şarkının sözlerinde eğer doğru anlamışsam ''Your Heart, Your Soul, Remote Control'' diyordu. Şimdi bu gidip koondoom diye şarkı söylese ne fark eder? Bu sözleri nereden buluyorlar gerçekten anlamıyorum. Gerçi ben de süper değilim ama uzaktan kumanda ile sevginin, kalbin, aşkın ne alakası vardır, Ey İnsanoğlu!

23.10.2009

Şampanya -Bam!

Ne bir şeye yetebiliyorum ne de normal bir hayatım var. Kendimi ilk defa güçsüz hissediyorum,
Ve anneannem geldiğinden beri ilk defa bir kriz yaşıyorum...
Saçma sapan bir şey yüzünden sayısız kalpler kırıyorum. Bana zamanı geldiğinde değil de, şimdi hesap soruluyormuş gibi hissediyorum. Her şey üstüste geliyor gibi. Mükemmel olacağım derken yüzüm geriliyor tuzlu yaşlardan... Burnumu çeke çeke sinüzit oluyorum. Üşüyorum, daha daha delirecek gibi oluyorum.
Kadıncağızın bana verdiği şeyleri saymakla bitiremem ama benim tek becerdiğim şey bağırmak, ağlamak, onu tüketmek. Uzun süredir eksikliklerimi iyice içime atmıştım ki bugün ilk sinirlenişimde dışarı çıktılar. İçime atsam da atmasam da sürekli bir bağlanış, suçluluk içindeyim. Demin ne oldu bilmiyorum ama gerçekten delirdim mi, bilmiyorum!
Gerçekten özür dilerim; doğum gününü geç kutladığım,
Demin kalbini kırdığım, bağırdığım,
Ve hiçbir işe yaramayan bir ayaklı baş ağrısı olduğum için...

21.10.2009

Can I Be Electric, Too?

Beni okuyorsanız fon müziği olarak Oasis koyun. Benim çok hoşuma gidiyor, ne bulursanız dinleyin Oasis'ten!

Don't Look Back In Anger

Bence intihar etmek sadece korkakların, zayıfların ve çaresiz insanların işi... Sorunlarla yüzleşmekten, üzerine gitmekten zevk almaktan daha iç rahatlatıcı bir şey var mı? Sadece kendini toprağa teslim etmek varsa sonunda neden dolu dolu yaşayıp da gitmeyeyim... Hayatta gerçekten özgür olabilmek için -ki bence kimse olamaz- hiçbir bağımlılığın (sevgi, madde, her ne ise) olmaması gerek ama aynı anda da olması lazım. Eğer olacaksa özgür değilsin işte.
En azından bizler uyutulmuyoruz... Bizlere gereğinden fazla şey veriliyor ve bilginizi kullanırsanız içeride oluyorsunuz. Kuşu kafese kapatıp kapısını ve camı aynı anda açmakla aynı şey... Eğer çıkarsan beslenemez, ölürsün. Bunu biliyorsun ama yine de özgür olamamaktan şikayetçisin. İstemiyorsun bir kere! Kendine avunacak konu buluyorsun, çocuk yapıp kafanı onunla oyalıyorsun. Oyalama o zaman. Git. Öl. Hayallerin için öl. Gerçekleştir kafandakileri... Bırak onu. Ya da onu da al. Beraber adım atın.

Sokak Falan Takılırdık Hani?

Okur mu bilmem ama gerçekten onun yanımdan ayrılmasını istemiyorum. Ancak bunu isterken yanımda da olmasını da istemiyorum. Hiç arkamdan ayrılmayacak, başarılı, dikkat çeken, kısacası başka birini istiyorum. Gitmesin o hiç ama...
Tek zaafım O. Tek ihtiyacım ve tek beni güçsüz kılan o.

The Misery

Who am I to always discount and criticise the music that makes so many thousands of people so happy?

Bir Davidson İstemiştim!

Boş zaman diye bir şey var mıdır?
Yoksa o sadece bizim kafamızda, gelişen ve daha çok detaylandırmak istediğimiz hayatta ki bir yalan mıdır?
Sorumluluk almayı kaç genç istiyor?
Yoksa bizlere bu dayatılıyor mu?

Rup-Rup-Dup

Gerçekten düşüneceksen
Ben anlam bulamadan
Sen gelip geçmeden
Bu akşam değil, ay ışığında

Cevap neden
Bu kadar hareketli
Kaysa yıldızlarla
Keşke oturmasaydım yalnız demek için

Sıçan gibi koşa koşa
Kim var aklında
Gene ne var
Burada

İzliyorum
Ölüyorum
Buralarda
Kaybet

18.10.2009

Güncük

Bir çocuk vardı PERA'da solfej sınıfımda... Adı da Mustafa -Ali?- Çelebi'ydi... Çok iyi çocuktu. Aklıma gelip duruyor, ne Facebook'da ne de başka bir yerde bulabiliyorum. Fenerbahçe'ye gidiyor, Asya tarafında oturuyor falandı. Yahu ne iyi çocuktu! Gören-duyan varsa söylesin, çok komik biriydi...
Aah, eski günler!
Bir de şimdi V...

Ya Bir Hediye Vardı... Ama Ne Hediyeydi Ya!

Bir arkadaş 15 yıllık hayatımızı ne güzel anlattı bugün!
Küçüklükten bu yana, her anı ile kare kare fotoğraflarımız, diziler, idollerimiz, çizgi karakterler var...
Ne iyi insanlar!
Hepinizi seviyorum, doğum günüm dündü!

O'nun

Çok meraklı, realist bir bayan tanıyorum. 50'lerden çıkıp gelmiş gibi giyinmeyi seven, kıvırcık saçlı, bağımlı...
Bak kendimi ne güzel tanıyorum!
Ve, tanımlıyorum!
Şuan içinde bulunduğum durum ve ya hayat denilen şeyi özetlemem çok basit. İçi tezlerle dolu bir yer. Kocaman! Pahalı, sevgi ile dolu. Bana karşı olmayan!
Beni üç kere rüyasında görünce mesaj atan, ben ayrılınca umrunda olmayan; o ayrılınca dünyanın sonu geliyormuş gibi konuşan bir kafadan bacaklı var.
Burada değil tabii, şuan bayağı uzakta bana. Okusa herhalde kafamı vücudumdan ayırır. Ama ona ihtiyacım var.
Hastalıklı bayağı bir sevgim var.
Bitmiyor, her boş bulduğumda ona acıyorum ama duymuyor. Eğer gerçekten çıkartabilseydim onu buradan, GERÇEKTEN yitip gitmesini isterdim. Lethe ırmağında boğulmak, ciğerlerime tertemiz yepyeni su çekmek isterdim!
Adamım geldi!

İçsel Çekişme -Bardağın Dolu mu Boş mu Olduğuna Karar Verme

İYİ Kİ BENİ DOĞURMUŞSUN ANNE!
Bak ne güzel börtü böcek... Nefes mefes! Ayrı bir monotonluk her şeyden önce! Dünyaya bir bakış açısı daha kazandırmışsın, aferin sana, ne güzel!

KEŞKE BENİ ÇIKARMASAYDIN KABUĞUMDAN KADIN!
Ota bakıp ağlayan, etrafından küçücük bir haz duymayan deli, herkese bağlanan ufak bir sünepe yetiştirdin. Koyun gibi etrafına uyup çocuk yaptın. Bebek sevmiş oldun. Sırf bunun için değil mi tüm bu çocuk yapma saçmalığı? Kimden ne istedin sen?

16.10.2009

309 -Bought You America

Demek ki baskı yok üzerimde yeterince.
Demek ki hala büyümemişim, rahat nefes alabiliriz.
Hala çocuğum. İnanın bana, hala öyleyim! Bugün dershaneye küçük bir ziyaret yapayım dedim, düştüm Beşiktaş'ın o taş, taşların arasında su dolu yollarına... Bata çıka gittim, ayaklarımı ayakkabı vurdu, yolda insanlar önümü kesti, saçlarımın kabarıklığından dolayı şemsiyeler hep kafama girdi ama ben durmadım bugün; heyecanımdan hiçbir şey kaybetmedim.
Yürüdüm. Amaçsız değildim. Başarmamı sağlayan insanları görecektim. Kalbim her bir adımda daha çok hızlı çarptı. Sanki ilk defa gidiyormuş gibiydim. Oraya heyecandan sarhoş olmuş bir halde girdim. Güvenliği selamladım. Burnum kalkmamıştı. Güzel dedim. Adamcağız bana ''Ne güzel, gelen biri var.'' dedi. Anladım, kimse gelmemiş...
Hemen asansörü kullanarak yukarı çıkıp çıkamayacağımı sordum. Büyüdüm ben, artık bir yabancı, artık bir eski müşteri idim; değil miydim? Öyleydim işte! Evet cevabıyla asansörü kullandım; ilk defa o merdivenlere baktım acıyarak. Bu insanlar kullanmaya devam edeceklerdi. Bir çok anımın geçtiği bu kaygan merdivenler ilk defa bana çook uzak geldi. Aynaya baktım, görünüşümü düzelttim, her zamanki gibi güzel gidiyordum yanlarına. Benim başarısızlığımın nereden geldiğini de bulmuş oldunuz...
Altı kat çıktığımı hatırlıyorum şimdi. Tenefüste, derste, sınavda, vs. Yanlarına gittim. Bana sanki uzaklardan gelmişim gibi davrandılar. Bir defa şu ''Şimdiye kadar okulundan sadece iki kişi geldi.'' cümlesini duydum. İnsanlar teşekkür etmek için bile uğramamış. Ya da uğraşamamış... Neyse, ben gittim işte!
Sonra da rehberliğe çıktım ''asansörümle''. Uzun uzun konuştuk. Herkes bana çay ikram etmeyi teklif etti, reddettim. Kantinde kim var biliyordum. O kadar katı in çık yaptırmazdım ben. Zaten sonra tuvaletim de gelirdi falan filan...
Bu sefer ki cümle de ''Biz sizin toplanıp geleceğinizi düşünmüştük...'' oldu. Ardından da ''Kimlerin vefalı olduğu...'' cümlesi mırıldanıldı. Farkettim. Bir kez daha. Şu sessiz kız, kenarda bizi izliyordu. Onun da gideceği ve dönmeyeceği...
Ne kadar da büyüdün, dediler. Yaşlanıyor gibi hissettik gibi küçük sözcük grupları da geldi geçti. Özleyeceğim çok şey olacak.
Bu dershane ziyaretimden sonra da okuluma gittim. Eski okuluma. Beklediğim muameleyi sadece eski servis şoförlerinden aldım. Kapıdaki bekçi bile umursamadı. Ben buradayken herkesin umurundaydım! Ve, beni okulumun kaldırımından sürdüler. Karşı kaldırıma geçtim, bekletildim. Ama çok ağrıma gitti! Müdür bile beni umursamamıştı. Bu insanlara ne olmuştu sanki! Ben onların adını gururla söylerken onlar benim başarımla ilgileniyordu.
Bir kez daha sulandı gözlerim. Açtım telefonumu, arayayım birini derken anneannem beni aradı. Ben de ona anlattım. Şikayet ettim, bağırıp çağırdım, içimi döktüm. Sonra birden ayağıma gözüm takıldı. Çamurla yıkanmış gibiydi. Bir kez daha içimi boşalttım.
Okuldan çıkış saatleri geldiğinde arkadaşlarımı gördüm, selam verdim, umursayan olmadı. Ne çabuk unutulmuştum! İnadına karşıya geçtim ki görsünler beni! İtilmiştim ben. Hocalar geldi, güldük, gittiler. Asıl kadın geldi. Sarıldık, öpüştük, iyiki var o kadın! İyiki! Yaşamımı süslediği için çok şanslıyım...
Annemi öper gibi öptüm doya doya. Özlemişim dostumu! Şimdi yeni okulumda o sanki köşeden çıkacak da, ayakkabılarımı bağlayacak, çikolatasını tostunu bölüşecek, birbirimizin yiyeceklerini içeceklerini yiyip içmeye ''birbirimizden otlanmak'' diye adlandıracağız gibi hissediyorum. Bir şeyler eksik. Yeni arkadaşlıklarımda bir şeyler kopuk. O parçanın nerede olduğunu bilsem bile geri getiremiyorum. Biricik parçam o benim!
Şimdi bir kenara fırlatılmışım, arkadaşlarıma mesaj atıyorum. Yarın doğum günüm. Kutlayan olur mu ve ya gelen, o ayrı. Ancak yarın Taksim'de kutlayacağım. Pazar günü de Bağdat Caddesi'nde.
Birinden mesaj geliyor, cevap olumlu.
Birinden daha cevap geliyor, cevap ''Kimse gelmez ki.'' oluyor. O KARŞIda oturan biri. O gelebilir. Gelmesin ama. Gerçekten. En çok ihtiyacım olduğu zaman yanımda olmayan bir insan ne doğum günüme ne de ölümüme gelmesin!
Sevgiler,
Tuna Tacettinoğlu.
8B 309

15.10.2009

Tatil, Sonbahar

Tüm pazar çıplak yatabildiğim
Tüm günlerin benim olduğu
Hayal mi
Miydi

Sürem vardı dolduracağım
Yiyeceklerim, oynadığımız bir oyun
Masada kurulmuş
Hayal mi

Öyle uzakta ki bence ulaşamıyorum
Resimlerde anlattığım
Dokunarak bütün pazar
Siyah beyaz yaşamadığım

Sadece benim hayalim değildi
O zaman
Benim değil, benim değil
İnançla ilgili değil, değil benim

Herhangi bir ulaşım aracı
Bile olur
Yeter ki duyayım
Ya da göreyim

Sadece hayal miydi
Değildi, öyle miydi?

Düşe Kalka

Dokunduğum tarihlerdeki
Küçük kız kim
Hayvan iç güdüsü gibi
İçimde dolaşan kim

Evimde bir yabancı
Benimle gelen, dolaşan
Kovaladığım anılar kimin
Beni ağlatamazlar

Beni öldüremez
İçimde görmediklerim
Korkutmaz
İçimizdeki kim

Bu bana mı
Sevginin hediyesi
Bu bana mı
Bu soğuk hava

Şu küçük yaratık
Geçmez mi buralardan
Koşa koşa

14.10.2009

Kutu

Dünyada gerçekten kaçıp kutulacağım hiçbir şey yok. Yalnızlık acıyla beslenirken, içimde oluşan açlığı kimsenin kapayamayacağını bilmek delice... Gerçekten hatalar yapıyorum. Gerçekten düşüp duruyorum. Bunlar tökezlemek de değil, paldır küldür yere yığılıyorum... Herkesin mutlu olduğunu görürken ben mutsuz olup duruyorum.
Bugün ki felsefe dersinde de tartışılan konulardan biriydi. Bence mutluluk değil de, mutlu olmak sadece bir anlık iniş-çıkış. Kimin ihtiyacı olduğuna bakmayan bir gereç. Mutluluk ne götürür?
Drama kraliçesinin tekiyim. Yalnızken de yalnız değilken de onu arıyorum. Neyi taparcasına sevdiğimi biliyorum ama içinde o kadar çelişki var ki, her zaman yanıt beni üzüyor. Şansa ihtiyacım vardı, aldım; inanç istedim, o da geldi. Gitmedi.
Sürekli ağlamaktan, dirençli ama ruhsal çöküşte bulunan bu bedenden sıkıldım. Kendime eziyet etmek istemiyorum. Dünyadaki en büyük ayıp, en büyük zayıflık benim için buyken neden bu halde devam ediyorum?
Çünkü gerçekten yalnızım. Kimse yok ve kimse de gelmeye çalışmıyor.
O uzun yolun ucundaki ödül benim ancak hiçbir şeye benzemiyorum.
Eski olmak ne güzel! Kimse seni anlamıyor falan...

Korku

Altın bacaklı
Halat dolu evlerde
Yaşamak seninle
Aradığın gecelerde

Bir nefes gibi
Umut verdiğin
Bitti
Birdi bir

Gerçek hediye neyse
O sen
Misin ki?
Geldin

Başka kızlara vereceğim
Bir süredir
Uzun zamandır
Evet, kapılardır karanlık

Neden

Özlem varsa eğer
Hayatımda
O da senin
Al gitsin.!

Oui

Ne zaman yalnız olsam
Ulaşacağım sevgiden öte ne kaldıysa
Ki elimde alındı
Ne dersem diyeyim

Her zaman
Gerçekten
Beklemeyebilirim,
Seninle yalnız olsam bile

Evimde
Ne dersem diyeyim
Diş gibi

Agoraphobia

Hayat zor diye yakınan insan, sizce de kendi hayatının zorluğunu kendisi belirlemez mi? Ya da kendisi ''yaratma''z mı? Kendi kendinin Tanrı'sı olma fikri çok benimsenmese de dünyada, aslında bizler kendi kendimizle oynayıp kendi kendimizi yönetmez miyiz?
Kendin pişir kendin ye, etme bulma gibi bir sürü sözlerimiz var. En basit hastalığın bile karmakarışık bir adı var -ki bu hastalıkların hepsini yaratan biziz. Agoraphobia diye bir hastalık var, bilir misiniz bilmem. Bu hastalığın insanlara karşı olan eksisi bir alan, sokak vb. yerlerden duyulan ürkeklik. Biz buna normalde ne deriz? Kısaca daha doğrusu, bizler ne deriz?
Utangaçlık.
Bu kadar basit! Bunun anlamı ürkeklik iken neden bir isim takma gereği hissediyoruz? Belki de size çok mantıklı, havalı ya da ilgi çekici geliyor olabilir ama biraz gereksiz değil mi? Buradan çıkıp nereye gideceğini bilmeyen bizler için boyumuzu aşan bir adım bence. Hatta bence bizler nereye gelirsek gelelim, ister uzay çağında olalım ister onu bile aşmış olalım, ne değişecek? Sadece nesnelere bir ikinci isim vermekten başka ne yapıyoruz? Olanla yetinmeyi bence bilelim diyeceğim ama gerçekten tepki alırım.
Yazdığıma göre alacağım da...

13.10.2009

İşte Bundan Hoşlan(m)ıyorum!

Fikrim değişmeye başlıyor. Önüme geleni sevebildiğim gibi özleyebiliyorum da!
Eski arkadaşımı, eski sevgilimi -hani bana yalan söyleyen, aşkından öldüğüm, bana ağzına geleni saymakla kalmayıp direk liste halinde veren ibne- bile özledim! Dünyaya gelirken bana baştan başıma gelebilecekleri söyleselerdi bu kadar şaşırmazdım gidişata... Tüm deliler beni bulurken ben de onları arıyorum ve aramakla kalmayıp üzerime çekiyorum. Mıknatıs gibiyim.
Bugünün de çok bunaltıcı geçtiğini daha kolay anlatamazdım... Arkadaşlarım pek beni takmıyor, bütün teneffüslerde hak etmediğim şekilde dışarıda oluyorum. Yalnız değilim ama istediğim bu muydu buraya gelirken? Tamam, bir söz vermiştim ve onu da tutuyorum ama sözümün bu insanlarla alakası yoktu. Amaan, sınıftaki o diğer kız gelmesin de! Her ne olursa olsun bugün biraz teşekkür dolu olmalıyım. Quiz'de 20 puan üzerinden 17,5 aldım. Ve bu sınıftaki EN YÜKSEK puan!
Demek ki, onlar 4'le kalırlarken ben bir basamak üstte devam edeceğim.
Evet, burnum havada.
Ve ben bu halimi seviyorum.

Gün Boyunca Çalınan Müzik, Bot, İstediğim

Bu dünyada bir şey var. Bak, bak görmüyor musun?! Bak haydi oraya!

Dahası

Kadınlar değişiktir.
Güzeliyle, çirkiniyle, delisiyle, düzgünüyle ilginç varlıklardır kadınlar... Çözümlemek çok kolayken onları, her zaman her şekilde karmaşıklaştırılırlar. Büyük bir günahmış gibi başları örtülür, güzellikleri ve ya çirkinlikleri kapatılır. Baş yetmez yüz kapanır. Gözlerini açarlar. Görsün de özensin diye. İçine hapsettirirler. Ruhunu çalarlar onlar. Bok varmış gibi.
Gerçekten ne işe yarar şu kadınlar? Doğurur, sever, ağlar, büyütür, gene ağlar.
Ama ben ağlamayacağım.
Hepsinden farkım bu olacak...

12.10.2009

Şeker Pare

Ne kadar deli varsa iyidir gibi bir sloganım yok.
Olmasın.
Doğum günüm yaklaşıyor, dürüst olmak gerekirse kimseden hediye falan da beklemiyorum. Ama şunu söylemem gerekir ki, Tanrı'dan istediğim hediye eski en dostlukların yeniden canlanması değildi... Bizi -tüm arkadaşlarını- sevgilisi telefon rehberinden ve msn denilen saçma gereçten sildiği için arama zahmetine girmeyen; biz uğraşınca da umrunda bile olmayıp ''Sen kimsin?'' diyebilen bir arkadaşı Tanrı'dan istememiştim. Zaten her doğum günüm ayrı bir tantanayla geçiyordu, bu da eklenince her şey tamam olacak sanırım. Eğer o bizi tanımıyorsa ben neden uğraşacağım düşüncesiyle hayatımdan çıkardığım insanların tekrar gelmeye çabalamasından hoşlanmıyorum işte! Gelmesin. Rica ediyorum.
Bu sırada da şeker pare yiyorum. Gerçekten güzel olmuş. Teşekkürler anne!

9.10.2009

Pipe

Pipo güzel kokuyor. Aromalı sigaralar gibi sanki... Ya da ben anlamıyorum bu dumanlı şeyleri. Şimdiye kadar tek alakam dört yaşında dayımlayken soda şişelerinin içine atılan küllerdi. O gün yutmuştum onları. Evet. Hiç de lezzetli değildi...
Yanımda içiliyor. En azından sigara kadar bayağı değil. Neyse, aklımdakileri zapt etmem gerekecek.
Herkese iyi akşamlar, iyi hafta sonları!

8.10.2009

Salgın

Birine sinirlenince neden gözüm hiçbir şey görmez oluyor? Ya da 900 kişilik okulda ben nasıl felsefeyi seçen 12 kişiden biri olabiliyorum? İnsanlar düşünmekten mi korkuyor? Herkesten farklı olmaya çalışmıyorum, gerçekten, ama bu doğru. Tamam, siz de aynı olamazsınız zaten herkesle. İkiziniz yoksa, ki olsa bile kişilik özelliklerinden kurtuluyorsunuz... O değil de bir de ben niye tam bir melez oluyorum?Bulgar göçmeni anne, İran göçmeni baba... Şimdi garip bir ikili. Nasıl birbirlerine bulmuşlarsa artık. Ben uğraşsam yapamazdım. Neyse, ben bulduklarına şükretmeliyim; düşündüğüm şeye bak!
Küçükken bile böyleydim. Ya çok konuşuyorum ya da tüm ortamdan kendimi soyutluyorum. Ait olmama hissi... Bizim kulüpte de bu var. Koca koca adamlar. Bir ben gerçekten sıfırım onlar arasında. Hiçbir şey bilmiyorum. Bu kadar yazıyorum ama o kadar da yaşlı değilim, çaktırmayın yani. Solfej derslerime geri dönmek gibi diyeceğim ama olmayacak. Orada 40 yaşında, 20 yaşında, 13 yaşında insanlar vardı. Avukatlık okuyan bariton; çello çalmaya heves eden ev kadını; Bayan Sigara ise yan flütte... Sevmiyorum, ne olacak. İçmesinler şunu. Nesi güzel? Bugün tuvalete girdik arkadaşla; ne kötü kokuyordu! Bir de koruyorlar arkadaşlarını görmesinler diye. Nasıl ve ya ne içtilerse saçlarım kokuyordu. Bari aromalı falan olsaymış. Konserlerden alışkınım ona.
Neyse, saat 10 buçuğa geliyor; yatıyorum.
Okuyan okumayan herkese iyi geceler! Kendinize iyi bakın, salgın var.
İleride nasıl biri olacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Plastic-queen dedikleri türden biri olursam lütfen biri beni vursun.

En Büyük Hayranınız Olacağım

Bizim Türkçe dersleri çok kolay geçiyor. Okuma-anlama yapmanın ne anlamı var ki? Tamam, hazırlığım ben, dil öğreniyorum ama bir sene boyunca sadece okuma-anlama yapmak gerçekten saçma. İşkence ya...

4.10.2009

İyi Günler

Bazen çok gülüyorum.
Neyse, bu aralar etrafa alışmaya çalışan, küçük insanlar gibi gözlemlemeye kaptırdım kendimi. Şimdi senin ödevin yok mu, Norma Tuna diyeceksiniz, biliyorum, ama bu sefer ödevim yok sadece 2 gündür yan gelip yatıyorum ama açım, yemek yiyemedim 2 gündür, bunu da belirteyim.!.
Yine neyse, bence emo'ların yağmurda ağlamalarının bir sebebi var. Olmalı en azından yoksa ben şizofrenliği hat safhada biri oluyorum. Olmamam lazım bir de. Şu emo'lara geri dönmeliyim; benim araştırmalarıma göre emo'ların bu kadar yağmurda ağlamalarının sebebi göz yaşlarının yağmur damlalarına karışması ve onların sevinmesi değil -ne oldu, gökkuşağı kısmında yüzünüzde güller açtı- bence bunun sebebi yağmurda dışarı çıkamamaları! Malum, yağmur yağınca yaz yağmuru değilse hava soğuk olur. Kalın giyinmek gerekir. Eee, bunların kumaş Converse'leri, Vans'ları dayanır mı yağmura? Dayanmaz haliyle. O güzel jöleli, fönlü, yapıştırılmış saçları da bozulur. Makyajları da akar. Zaten büyük olasılıkla ileride saçları dökülmüş, yüzleri kırış kırış, dar giymekten varisler artık boyut değiştirmiş, Screamo dinleyen kısmının da kulakları duyma ihtimalinin olmadığı gerçeğiyle o güzel kalın çerçeveli gözlükleriyle ağlarlar.
Ve benim bir pazar günüm daha böyle geçti.
Aaa, aşağıda bir adam bu yağmurda terlikle geziyor! Haha, terliğinin altındaki ve yerdeki tırtıklar vakum etkisi yarattı ve adamın ayağından çıktı! Şuan şaşkınca bir terliğe bir de yere bakıyor... Yazık.
İyi günler, mersi!