31.12.2009

Aşk Kumruları

-Aaa, sen ekmek almadın mı Ergun!
-Yoo, almadım.
-Niye almadın. Aaa, delirdin mi sen!
-Boşver, olmasın...

*Bu kişiler ile benim uzaktan yakından alakam var, ancak onlardan biri ben değilim. Sadece komik yani, benim gibi takılmayın bu işlere...
Neden hiç çizimlerimde içerken gülen surat yok? Ben gülüyorum sonuçta...

54

Amaan, takmayın beni
Ben mutlu değilsem kime nedir ki?
Sensen ümitli, genç, sevinçli
Neyi dinlersin sen şimdi?

30.12.2009

Sıfır

Ne kadarı gerçek siz karar verin. 110 profil görünümüm, 5 tane de takipçim var. Kısacası kimse okumayacak. Kimse ciddiye almayacak.
Artık dert dinlemek de istemiyorum. Banane ki! Daha hiç tatmadıklarınıza tattım diyorsunuz. Hiçbir şey hakkında fikriniz yok. Olsa da tam değil. Benim de değil. Kendinize, her zaman yaptığınız gibi, yeni bir arkadaş bulun. İçimi falan dökmüyorum. Ne yapayım? Neden arkanızdan ağıt yakayım? Yalnızlık aslında yaratıcılığı körüklemez mi? Kapitalizm de körükler. Belki de yalnız olmamak toplumsallaşmaya çalışmak. Kapitalizm sadece bir grubun korkularından, kuruntularından oluşan içsel huzursuzluktan kaynaklanıyor. Hissizleşme sıfır. Her şeye karşı his var. Bence her yerde var, her yerde olacak, her yerde olmamalı.
Arada bir şeyler yazmanın sonuçları...

Yok OLUN!

Bugün bir şeyler çizittirmekti aklımdaki ancak son bir haftadır canım çıktı. Akşamlardan sabahlara deli gibi bağırıp çağırarak, şiş gözlerle gezerek ve Bozo'mu gördüğüm anda sinir boşalması yaşayarak geçiriyordum. Bir kişi bile ne olduğunu sormadı. Bir kişi bile beni hafta boyunca merak etmedi, hala içim buruk tüm bir haftam boyunca yaşadığım olaylara...
Çok bir şey istediğim yok. Gün geçirmek istemediğimden geç uyanıyordum, kafamı boşaltıyordum ancak her sabah gözlerimi açamıyordum. Ya yanıyor ya da şiş oluyorlardı, evet ben bazen uyanmayı hiç istemiyorum.
Bir kaç yıl önceki gibi nefret etmemeyi yaşam felsefesi olarak tekrar kabul etmeli ancak bazı kimseleri hayatımdan çıkarmalıyım. Aslında her şeyi, herkesi çıkarabilmeliyim.
Maalesef içimdeki çıkar isteği, mantık ve melankoli beni engelliyor. Melankoli tam kelime değil. Ancak şu açıdan bakarsak içimde bir duygu bütünlüğü hiç yok.
Bu sene, yılbaşından nefret ediyorum. Aslında etmiyorum ancak pek hoşlandığım da söylenemez.
Dürüst olmak gerekirse, sadece hepimizi silmek istiyorum.
Ya ''Kral Çıplak''daki kral aslında Nudist'se? O zaman ne zamandır adamcağızın günahını yemiş olmuyor muyuz?

*Oyununu oynadım, oradan biliyorum. Konuya yabancı değilim.

29.12.2009

Bonne Bone Bonbon

Ödev yapıyorum: 30 fiil istenen ancak ben şuan 17 ile sınırlı kaldım. 30 kolay geldi başta ama şimdi yer sorunum var.
Il a dit: En Français, S'il Vous Plaît...

27.12.2009

Norma'dan

Tamam tamam sustum...
Daha kırmayın pencerelerimi!

Sarı Sarı Bulutlar, Mor Mor Ojeler

Benim senin hakkında ne düşündüğümü öğrensen
Dudakların uçuklar
Ve ben de seni nedensiz
Öperim
Öper miyiz?

Birbirimizi
Sen beni sürsen kırmızı spor araban gibi
Değer biçemesen bana
Ve ben de seni nedenli
Öperim
Öper misin?

Çok yumuşak davransam herkese
Sen de beni kendini katmadan
İşin içinden çıkamadan
Seversin belki ben de
Öperim

Ucuz romanlardaki gibi olsa hikayemiz
Ya da boşver, hikayemiz hiç olmasa
Yazar mısın benimle bir tane?
Kollarına atlamadan, gelini eşikten içeri taşımadan, koalan olmadan
Beni başkasını hayal etmeden öp

Bak ben de bitirdim şimdilik renkli hayallerimi
Çocukça hayatım değil mi?
Sen gelmeden ben odayı toplayayım o zaman
Sevgilim, sen gelirken ışıkları yak
Yorganı at

Şimdi sevgilim gel
Ben çelimsiz, sen yorgun
Daha anlatmayalım oyunumuzu
Şimdi sen gel
Bu çok fena
Beni öpmeden olamaz hiçbir sarı ev kendiliğinden
İçini dolduracak adam gerek
Velev ki ben doğmuşum çoktan

Haydi sevgilim deme bana
Yazıyorum sadece, tut ki kolumdan...

Çünkü Doğru: Sen Bana

Eğer arkadaşlarıma ''Eee hep aynı, yetti artık!'' dersem onları kaybederim, değil mi?
Ne yazık!
Ne ayıp...

Tapınma

Arkadaşlarımı tanıyamıyorum. Onlar da beni tanıyamıyorlar:
Eşitiz kısacası!
Yalan ver, gerçek al, dürüst bas, paso geç, nefes sat:
Onu istiyorum!
Karar geçer, karar biter, karardan saklan:
Bağırıyorum, hayalini kuruyorum, benim de şansım var, neden merhaba demedin diyorum!

Keşke Temiz Cam

Çok yakışıklıydı. Geldiğimden beri ona bakıyordum. O da bakmıştı. Kıvır kıvır kabarık saçları vardı bal renginde... O da bana bakmıştı sanırım girerken ancak hiç üzerime alınmamıştım. Yanımdan geçerken o yumuşacık denizde yüzdüğümü sandım. Çok yakışıklıydı. Gözlerime baktı. Gözlerine baktım. Hiç korkmadım. Hiç korkmadık. Korkusuzduk. Bütün geceyi harcayabilirdik bakışarak. Ancak harcayamadık. Acele vardı ortamızda. O kendi yoluna gitti. Ben kendi yoluma gittim. Aramızda küçücük bir mesafe kalmadan. Özlem dolu hayallerle. Eğer gitmeseydi ben de gitmezdim. Keşke tanışsaydık... Keşke onunla olabilseydim.

25.12.2009

LoveToTake

Kendimi berbat hissetmiyorum.
Sadece onu ağlarken görmeye değiyor...

24.12.2009

Die Die French Fry

Bozo eve geldiğimde sessiz falan değildi. Bebek ağlaması gibi garip sesler kullanıyor ve kuyruğunu sallıyordu. Köpeğime olan tepkim ''Ay Eli baksana şuna bebek gibi!'' benzetmesiyle sınırlı kalmamıştı. Biraz başını okşamıştım o da daha çok bağırmıştı. Bağırınca da babamın taktiği olan vuracakmış gibi el kaldırmayı kullanırdım ama sonra bir kere de olsun havlardı bağırarak ''sessizce''.
Bebeklerle aram iyi değildi. Bebek taklidi yapan ya da zeka seviyesi onlarla eşit olan insanlarla da değildi...
Hayvanlarda başarı yakalayabilmiştim ama.
Eli, Bozo'yu odama getirip yatağımın üzerine bırakmıştı. Bu arada Bozo ile benim koltuğa yayılmamız sayesinde üzerine çay da dökülmüştü. Kısacası bugün Eli'yi kısık ateşte 5 saniye yakmıştık...
Yatağımın üzerine Sertab Erener misali ''sere serpe'' uzanmıştı. Ben de gene arkadaşlarımla yazışıyordum. Zaten odam o kadar küçüktü ki, dönen sandalyemi azıcık oynatmamla yatağın yanıbaşındaydım. O sırada garip bir ''fıff fıff fıff'' sesi duydum. Umursamadım ancak ses güçlenmişti. Birkaç dakika önceki ''çıt çıt çıt''lar yerini fıf'lara bırakmıştı. Arkamdan yaşlı köpeğimin kötü kokan nefesi sinsice kulağımı yaladı. İttim bir köşeye, gene geldi. Bu sefer arkamı döndüm. Manzara şaşırtıcıydı. Geçen günki yılbaşı hediyem koklanıyordu. Tüm bu fıf'ların anlamı buydu. Huysuzlaştım. Çantamı çektim, burnunu peşinden götürdü. Gene çektim, benimle inatlaşmaya karar verdim. Kucağıma aldım. Bu sefer fıf'lar sona erdi. Ancak patisiyle idrar keseme? doğru basıyordu. Bende tuvalete gitme ihtiyacı duyuruyordu. Bugün zaten bu kadar acı yeterdi. Yarım saate kadar kucağımda kaldı. Sonlarına doğru ''vuaah, hıııah'' gibi garip sesler çıkarmaya başladı. Odam da iyice sıcaklaşmıştı. Tamam dedim, gidiyorsun. Bu sırada arkadaşımla muhabbetimiz koyulaşmış, saçmalıyorduk. Ben de onu aşağıya indirdim.
''Şıkı şıkı şıkı''ların arkasından kayboldu, Eli ''Bir yere gitmiyoruz.'' dedi. Psychostick'den The Dumb Song bitti. Dumb dedi. Ben de konuşmama devam ettim...
Bir saçma yazı daha...

Kuş

O kadife sesli bayan bendim. Bugünün kadını ben seçilmiştim. Yeni eteğimi ve sweat'imle tamamdım, kimse bana emir veremezdi.
Ama o vermişti işte, takmadım, aklımda gene binbir şeyle ''Ooo, Champs Elysées'' diye mırıldanarak devam ettim. Kısacası boştum bugün. Dolapdere'ye neden hiç şarkı yapılmamıştı? Ya da FSM Köprüsü'ne?
Ben belki ileride yapardım.
Belki de yapmazdım.
Ancak bugün birinden gerçekten intikam almayı daha çok istiyordum. O kızın saçlarını yolarak ya da kız kavgası yaparak değil... Kız kavgası denilen şey çok aşağılayıcı. Gerçekten tırmalayarak, saçlarından çekerek kendisini savunanlara gerçekten saygı duyuyorum. Ve saçma diyerek konuyu kapatıyorum.
Ya da kapatmayacağım:
O kızın gideceğini bile bile gereksiz bir arkadaşlık kurmuştum ancak üç kişiyi aynı anda idare edebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Dört kişiydik, birinden hiçbirimiz hoşlanmıyordu, ben de sevilmiyor değildim. Yani benim adıma problem yoktu ancak onlar geldiği anda beni bir köşeye atması da sinir bozucuydu gayet de... Olay çıkarmadım ya da ''Bir beş dakikalığına ölebilir misin?'' demedim. Bunu çok diyorum. Ama ona söylersem bir daha birbirimizi kullanamazdık. Ben de somurtup durdum. Banane-idi benim için. Şimdiye kadar isim ve soyisimlerimi soğuk havadaki battaniye ve tatil günü gibi görmüştüm. İçinde saklanıp rahatça nefes alabilirdim. Onlarla mutluydum ben. Onların içinde anılarım vardı. Ne olursa olsun ben adımla mutluyum işte. Arkadaşlarım ve bazı davranışlardan olmasam da...

23.12.2009

Art Drawn

Ne zaman dönsem,
Badem badem
Bakan gözlerin geliyor önüme
Serilen, sen bir cigara takıyorsun son bahara

Kapanma saati yaklaştıkça geceyle
Karanlıkta yarattığımız bir fenomen
Sen gene tak başıma
Ördüğün papatyaları

Gidiyorum, uzak değil ki mesafe
Eve dönüş, beni heyecanlandıracaksa
Görmek için
Ayrılmışız bile, lapa lapa yağan karların üzerinde...

Ve ben
Yalan aşkıma ne yapabilirim?
Neyi besteleyip yakarabilirim?
Ve ben, ayrı parklarda seninle yürürken her zaman

Ancak lütfen,
Sev beni gideyim

And When It Starts, It Starts

Başlayınca başlıyor işte, okunup okunulmadığının, dinlenip dinlenilmediğinin ne önemi var? Sen sadece kendine yazıyorsun, söylüyorsun, yırtınıyorsun.
Bir fikrin var diye geriliyorsun, kaşlarını çatıyorsun, sinirlerin bozuluyor.
Hele kızmak yakışınca yüzüne çok da güzel oluyorsun.
Ooh.
Nereden nereye atladım!

21.12.2009

Yıldız Kare Yüz Yirmi Üç

Ödevimi sadece öğretmenimin okumasını istiyordum. Geçen haftaki unutulmuşluğumla geçiremezdim değil mi sonuçta hayatımı? Kürsünün tam önündeki sıraya oturdum, öğretmenin gözlerimin içine bakmasını bekledim. Bakmadı. Sadece ''Bunu yapmış mıydık?'' gibi sorular soruyor ve benden de ''Ben okumuştum.'' yanıtını alıyordu. İletişimsizlik değildi bu. Ders bitince söylemeye karar vermiştim. Bittiği anda ayağa kalktım. Herkes bana bakmaya başladı. Tüm gözlerde kendi adımı bir soru işareti ile görebiliyordum. Zaten iki ders öncesi bedendi ve bir kızla pişti olmuştuk. Bundan dolayı herkes de bana ''Şimdi dedikodunu yaparlar...'' dediklerini hatırlıyorum ama yapmadılar. Ben derste takla attım ve esnekliğimden ötürü beğeni topladım, diğer kız da bedenden sıfır alarak dersten atıldı...
Neyse, kürsüye doğru hafifçe ''Hocam?'' dedim ürkekçe. Sonra derdimi anlattım işte bana sıra geldi de okuyamadım da, seviyeleri benden çok yüksekti diye... Değildi aslında. Son sarf ettiğim cümlemde seviye demiş ve sonra elimle alçak hareketi yapmıştım. Bir kısmı öyleydi ama kendimi aşağıya çekermiş gibi yapmak en kolayıydı ne yalan söyleyeyim!
Hoca da olur mu öyle şey, bak bilmemkime dedi ve işte tam o an kendime lanet ettim.
Ardından gelen cümlesi: Ben yazdığını okumak isterim ama derste okumak isterim.
Olduğu için kendime lanet ettim. Yaşımın küçüklüğünden dolayı çok şakşaklanmıştım. Açıkçası her şeyime güzel diyorlardı ancak bir yerde yutar yerine yer yazmıştım. Ben olsam puanımı ciddi ciddi kırardım...
Gelecek hafta okuyacağım. Paylaşmış mıydım ya da okumuş muydunuz hiç bilmiyorum ancak ben nasıl anlatacağım bilmiyorum.
İşte benim Pazartesi'm... Peki sizin ki nasıl geçti?

20.12.2009

Dunno What To Do It, Myself: To Pull Myself Together

Bir başka boktan gün daha.
Kartpostal ve tuval almak (Michelangelo'nun elini çizmek için...)amaçlarıyla Beşiktaş'a ineceğim sanırım. Kocaman tuvali nasıl eve taşıyacağımı dürüst olmak gerekirse bilmiyorum ama sürpriz yapmak uğruna her zaman hayatımda bir saçmalık çıkardığım içim umrumda değil. Eli de sergisinden getirdiği fotoğraflarıyla evi süslediğine göre ''Who cares?''ya da ''So what?'' diyorum kendi kendime gene. Gene bir karnaval havası esme olabilitesi olduğuna göre, Emiliana Torrini'den ''To Be Free'' diyorum, başka bir şey demiyorum!
Aslında demek istediğim bir şey var. Bunun gibi <--, ya da şunun gibi -->... Özür dilerim!

19.12.2009

Seni Sev(m)iyor Olabilirim Aş(k)ım!

Ne öğrenmişim,
Neyi öğrendiğimi savunuyorum?

10.59

Müstehcen kelimeler aramakta zorlanıyorum,
Bulmak müşterimi kendime çekecekse de
Uyumakta zorlandığımız gibi
Başka bir sıfat kullanmadan ikimiz

Saat on elli dokuz

Üzerine methiyeler düzmeme gerek yok,
Senin düzdüğün gibi zihnimi,
Ne de olsa çırılçıplaksın
Aramama gerek yok!

Şimdiden kamyon sesleri
Ev aramanın benzeri,
O'nun çocukluğu böyle geçmedi mi?
Dört döndü ve hiç bitmedi

Ancak üç dakika geçebildi,
Kahretti,
Sindi
J'ai une question à vous poser:
Qu'est-ce que je peux faire?

18.12.2009

Un Noir Désir Charnel

Benim olacak
Hangi Tanrıça ben olacak
Bu yalancı, beyaz tırnaklardan
Hangi uzun kazanacak
Un Noir Désir Charnel...

Benim yanağıma
Hangi yuva yapan
Bana bu der sence -Şairim
Sesin soluğun çıkmıyor
Mutsuz musun
Un Noir Désir Charnel...

Nefret yok, olur mu hiç
Acı ektik birbirimize tek haraç bu
Elimde ne var ne yok
Hangisi benim bahçem
Bir papatya, bir gül, bir Esmeralda

Un Noir Désir Charnel...
Le quartier français, just sur mes pieds
Quelle bon humeur?
Quelle bonne fontain
C'est mon désir,
C'est rien
Pousse pousse
Conseille moi un couleur
Un Noir Désir Charnel...
Laissez-mois vous parler de nous!
C'est just,
Une fois
Un peu d'amour et bonjour toi, aussi
Un Noir Désir Charnel
Comme des garçons...
Un Noir Désir Charnel!

17.12.2009

Küçük Armut Oyuncağım Benim

Benimle konuşuyorsun,
Kendine tapınıyorsun,
Hayat bir hayal diyorsun
Ama şeytanla aran iyi?
Nasıl oldu bu şimdi,
Kim kimi delirtiyormuş şimdi?

Onlar Geldi, Dediler Gene Yeniler, Bitmedi Aptal, Susmadı Sana

Hiçbir zaman gerçek bir şeylerim olmadı. Oyuncaklar alındı, hayal kurdum; tiyatroya başladım, yalan söyledim; okumaya başladım, yazmak istedim ve sonunda da yazdım. Her zamanki gibi burnum havada, bir buz küpü gibi ancak kutuplarda yaşamayı becerdim. ''Hızlı yaşa, genç öl.'' dediler, hızlı yaşadım, geç öleceğim. Belki de ekvatora bir gün yaklaşabilirim...
İnanç ve hayal dışında hiçbir şey yok ben de...
Bir de Onlar dışında.

ABC

Duyguları o kadar yüceydi ki yaşına göre, bedeni ona küçük geliyordu.
Bu onun ölümüne kadar da devam etti.
Hiçbir zaman büyümedi ama sezgileri ve sevgileri her zaman öndeydi, kocamandı. Gözleri bile büyükçeydi, etrafı seyretmek ve insanları yücelten kendisi olsun diye...
Hani böyle harikaydı diyorum ya, o çok kupon biriktirirdi. O çok acı çekerdi.
Çok patladı insanlara; psikoloğa gitti, arada sustu arada konuştu. Ona hislerinin yüceliğinden ve yaşına küçük geldiğinden söz ettiler. İkna olmadı. Ama olacaktı...
Her sözünü sonuna kadar tuttu.
Kupon biriktirdikçe kalbinde kırışıklıklar oluşmaya başladı.
Daha çok yaş serpti evrene, daha çok buhar oldu içindekiler.
Hiçbir zaman boyu, yaşı ona engel olmadı: Hep genç yaşlı herkesten önde oldu.
Ölümü de bu şekilde sonlanacaktı...
Küçük bebek, küçük genç, küçük sevgili, küçük hanım, küçük yaşlı ölecekti.
Bir gün ''Bıraktığın yerdeyim, bıraktığın şekildeyim.'' dedi, gözler kapandı.
Belki de şişenin tıpasıydı o. Tıpa da gidince şampanya açıldı, içilmek zorunda kaldı. Ancak bir sorun olmadı tıpanın olmaması. Daha saygı duyarak içtiler. O, hakettiği şampanyanın, yıllanmış şarabın, kötü katilin, saf kraliçenin aynasıydı. O aynasızlardan mıydı? Aynasızlardan mı kıydı?

16.12.2009

Ciao Bella! 34...

Bugün farkettim biraz kassaam, kilo versem, kulum kölem, güzel kız kapısında köpek olurlar, evimi baştan aşağı temizler, yemeğimi de yaparlar.
Ee iyi de,
Nereden kurtulacağım bu fazla kilolardan değil -yağlardan.?.
Şimdi beni 1.67 boyunda, 80 kilo falan sanmayın. Falan fişmanım çok ancak benim problemim 36-38 beden arasında gidip gelmemle. Ben diyorum yağlarıma biraz eriyin, tatil yapın, gelmeyin, ooh kıyak! diyorlar. Bana kalsa gitsinler. Hem ben ne 36 ne de 38 olayım: 34 olayım. Ne güzel. 34-36 arasında gidip gelsem de olur!
Tüm arkadaşlarım fazla yağlarından kurtuluyor, bir ben kalıyorum yerinde sayan. Birine hoş diyorum, benden korkup kaçıyor. Ya da kaçmıyor, ben onu kovalıyorum ama sonuçta kaçan da kovalanır. Kısacası iyi ediyorum!
İyi ediyorum da ben kilo şeyimden sapıyorum.
Neyse işte, uzun lafın kısası ben DİYETE BAŞLIYORUM. Büyük harf dikkat çeker belki, katılırsınız bana da bir güncük olsun.
17'lik köpeğim gelmiş, sanırım gene taşa doğru sarı bir sıvı boşalttı, onu toplamamı istiyor... Ben 34 beden olursam bu hayvan bunu bırakacak!
Annemden programları almam lazım.
Ciao!
*Bu arada bir Obituary, bir Cannibal Corpse, bir Slayer duydum.
Eğer gerçekten geliyorlarsa -obituary ve cannibal corpse unirock'dan- benim içim bir hoş olur, midemde kelebekler uçar, kanatlanırım, ped reklamlarında boy boy resimlerim olur kısacası ben konser istiyorum. Her sene gidiyorsun da eline ne geçiyor dersen de, ben eğleniyorum yani. Sen neden sinemaya gidiyorsan/film izlemeyi evde de tercih etsen olur, ben de o yüzden gidiyorum. Demiyorsan teşekkür edip bu konuda görüşlerimi okuduğun için saygı duyarken konuşmamı da son bulduruyorum, daha başlık yazacağım!

15.12.2009

Mukus

Birden uzun tırnaklı, uzun parmaklı bir tırnak burnumu yırttı. İçinden dışarı adeta kanlar fışkırıyordu. Bunun farkında değildik. O'nun tek söylediği ''Kanıyor olabilir, izin ver bakayım.'' idi. Koşa koşa içeri gitmiştim. Ben ağladıkça, burnumdaki mukus sıvılaştıkça, gözyaşlarım yüzümde kuruyup kalın bir tabaka oluşturdukça; içeriden bir yer doluyordu sanki. Deli gibi bağırıyordum. İçeriden de deli gibi ses geliyordu.
-Tuna!
-Tuna!
Tuna! Tuna ha?
Sonunda o taraftan nefes alamaz hale gelmiştim. Oluruna bıraktım. Yaşlar kurudukça ardına yenisini kattırmadım. Bir süre bekledim. Ta ki, ojelerimi temizlemek için ışığımı açana ve ellerimi görene kadar. Bu gün ilk defa çevik davranmıştım. İlk defa kendimde bitmez bir enerji görüyordum. Ancak aynaya bakmama, ellerime kırık parçalar batana ve tırnaklarımı ellerime batırıp sıkana kadar da bu enerji sonsuzdu. Baktım. Baktığım ve parçaladığım anda da son buldu. Hemen anı görüntülemek için içerideydim artık. Sevdiğimi aramak istedim.
Ancak acaba o beni seviyor muydu?
HİÇ. Canı cehenneme gerizekalının dedim, dediğimle makineyi aldım ve çekmeye başladım. Amacım şiddeti görüntülemek değil, acıyı bastırmaktı. Başardım. Başaracağım...

C'est Mon Amour Pour Toi

Find myself on a piece of shit
Reading was my whole life
Wasn't having fun was not having myself done

I just put a price of mine, if you find some

Oh I find a cure
I just put a prizzzeee of mine, if you mind give me back some

Oh mine it's fine!

And my garden flies within me
Those days, I'm full of it!
Wouldn't you want me as a cure

If I can hit you baby!
Whatever the object is
Did not even notice!

Comme ça!

13.12.2009

Demin sizle ödevimi paylaştım.
Güzel miydi?

Army of Yours

Özgür olmak gerçekten bizim elimizde olan bir şey mi? Holokost'taki Yahudiler'in elinde miydi özgürlük? Güdülmeden, eksiltilmeden özgür olabilir miydi ''Nazi zamanı Almanlar'ı''?
Benim fikrimce, Spinoza'nın tezi olan ''İnsanlar özgür olduklarına inanıyorlar.'' sözü dünya üzerindeki özgürlük kavramını daha iyi anlatıyor. Hangi toplum özgür? Afrika'daki toplumlardaki gibi durumları aşağıda olan ancak aşağıda olması kasıtlı olan, Amerika'dan, Almanya'dan, Avusturya'dan, İngiltere'den ve daha nice ''toplumlar''dan bir sürü ''boş'' uçak geliyor. Kıyı veya çevresinde su bulunan ve balıkçılıkla uğraşan ya da değerli taş bakımından zengin olan bu insanlardan tüm elindekiler alınıp para veriliyor. Ve bu uçaklar geri gidiyor... Ardında ne bıraktığı umrunda olmaya pilotlar tarafından!
Bizler insansak ve bizi diğer canlılardan ayıran düşünme yetisi ise, neden bizler para için arkamıza bakmadan ilerliyoruz? Asıl sorun o değil de, para olunca nasıl her şeyi elde edebileceğimize inanabiliyor ve kendi ya da başkalarının (yani sahip olmadığımız) özgürlüklere erişebildiğimiz hayali ile yaşıyoruz? Biz neyi, kimden satın alıyoruz? Hangi hakla, kuralla alıyoruz? Hayvan hakları bile insan haklarından daha çok sığınağa sahip, büyük çatılı, güzel bir sığınak. Sizce bizler kime ve neye göre özgürüz?
Nereye göre bir de!
Para dışında ki bir diğer alt başlık ise ''uygarlık''. Uygarlığa muhtaç, gelişmeye aç, tapınmayı gerekli bilen insanlar özgür müdür? İlk ütü çıktığında ütü alma isteği, savaş gemileri çıktığında korunma isteği ve en önemlisi de, aşağıdakini gördüğünde iğrenme ve nefret isteği!
Sizce bu insanlar özgür müdür? Aslına bakınca, bizler doğanın içinde daha fazla tutamayarak geri püskürttüğü bir nevi lavlar değil miyiz? Ve doğa da volkan...
Kurt Tucholsky'nin de dediği gibi, Bir ülke sadece yaptıkları değil, aynı zamanda nelere hoşgörü gösterdiğidir.
Asıl uygarlık, asıl özgürlük bilgiye sahiplik isteği olmalıdır. İnsanları rahat bırakmak ancak anarşi düzeninde mümkündür. Ancak anarşi de demokrasi gibi midir? Ya da anarşi sizce gerçekten özgürlüğü sağlayabilir mi?

I Gotta Sing Why I'm Dumb

Demin hızlıca biramı içtim: Kısacası sanırım biraz dünya, yerçekimine karşı yeterince durgun. Mide bulantısı ve göz kapakların seviyesi hat safhada. Kahve aramaya başlamalıyım...
Bilgisayarı kapatıp gözlerimi dinlendirmeliyim. Ancak iPod'um şarjda ve pek de içimden ders çalışmak gelmiyor (Pc Off=Ders). Psychostick'den The Dumb Song bana, Beer ise size gelsin!

''You're dumb! x2
Same thing
Still dumb!''
I CAN'T GET YOU SATISFACTION FROM YOUR FANTASIES
I CAN'T GET NO SATISFACTION FROM YOUR IMAGINATION
YOU'RE SO BAD, HONEY, I'M BEGGING YOU
NOT DO TO THIS AGAIN
I'M SO HONEST
I'M SO BAD
EVEN IF YOU WANT TO GET IN
I CANNOT, I CAN'T
BUT I LOVE, YOU
TRIED TO BE SO FINE
BABY, I CAN'T REALLY GET NO SATISFACTION
WE GOT A F AND A C
JUST TO END IT UP
WE'LL DO IT SOON FINE
WE'LL FIGHT
'TILL THE END

12.12.2009

Worldwide Telescope

I thought I can open
My big big eagle eyes
For this
And my fingertips
If had no acceptable reasons-

Creeps and everything turning
So pale, so red
And no worlwide dummy

I know, everybody wants to
Read the whole
But the conclusion of lecture
Has no shape
No special smell of swapping grounds

Changes, chests
Yes my lovely imagination
They whole go round and round-

*We can be both alone, alike and love each other
We had the same height and same crime
You could have borrowed me mine legs
I like this knowledge
So I can buy us more

Hurt Me To Be Free: Nothing Brings Me Down

Hepsi çok yakışıklıydı ve (birinden emin değilim ama) hepsi benimle ilgileniyordu. Hepsinin gözlerimi delip geçen bakışları vardı. Cevap da veriyordum.
Bir başkası da vardı ki,
Hani ''o'' gelir, seni kollarıyla sarar ve öpmek ister. Ancak sen o anda şaşkınlıktan bir şey anlamazsın. Sonra ilişki devam eder, 2 yılın içinde bir kere olsun öpmek ister, ancak bu sefer de senin istemene rağmen yerine çakılmış gibi olursun... Çok çok istersin halbuki onun yumuşacık dudaklarını! Yapamazsın işte. Sen o an heyecandan ölürsün ama o vazgeçmiştir çoktan. Sen gene yapamazsın.
Ama onun hiçbir zaman cesareti kırılmaz. Daha küçücük o der belki de. Sen bundan nefret edersin ancak sen onu reddetmezsen, diye düşünürsün, asla senin peşinden istediğini sonunda alabilmek için asla koşmayacak!
Bu aralarda o seni sürekli terk edip durur. Yolda güle oynaya giderken; bir ormana, bir çöle geldiğinde seni arabadan indirir ve tam gaz yola başka bir yalnızla devam eder... Gene güvenemezsin. Senin hayalin bu değildir. Senin hayalinde o deliye yer yoktur ama içinde gizlice o yaşamaya devam eder.
Tüm camlar açıktır ve cereyan vardır.
Dağın zirvesindesindir ve dağın eteklerine göre hava gerçekten soğuktur. Üzerinde bir şeyler olmalıdır. Ancak o üzerine alacağın ne olmalıdır ki, hiçbir zaman üşütmesin? Ya da dağın zirvesine kadar alıp, zirvede çıkarmalı ve üzerindekini aşağıya yuvarlamalı mıdır?

Sen Nereden Gelirsin?

Her şeye benimle başlamak,
Senin yanında olmam gerektirdiği
Anlamına gelmese
Zorlama olmaz

-idi benim için

11.12.2009

Everybody's Gonna Love Today

Dediğim gibi, gülmeye devam edeceğim.

Oh, What A GentleMAN

Aklımdan o sırada ne düşündüğü geçiyordu. Neyi doğru yapmak istediği, neyi istemediği... Sadece yazmakla aktarılmıyordu benim dünyamda gerçekler.
Benim onu hiçbir zaman bırakmamam gerekiyormuş gibi hissediyordu(k). Ya da hayatımızın sonuna kadar bu lise yıllarında kalmalı, sürekli gizliden gizliye birbirimizi hissetmeliydik. Özlemeliydik okul günlerini. Okul günlerinde dakikalarla sınırlandırılmış tenefüslerde birbirimizi görebilirdik, elele tutuştuğumuzu ya da birbirimizle konuştuğumuzu hayal edebilirdik. Ama hiç etmedik. Bizler farklıydık. O, burada kalacaktı. Bir yere bağlanacaktı. Bir karısı, belki de iki çocuğu olacaktı. Mutlu ölecek, acı çekmeyecekti. Ya ben?
Oradan oraya sürülecek, özgür hissetmek için her aklına geleni yapacak bir deli olacaktım. Tek bir aferinim bile olmadan gezecektim. Geleceğin Pipa Bacca'sıydım ben (belki de). Sonum öldürülme olacaktı. İstediğim şeyin elimden alınması. İşte bu noktadaki tezatlık beni güldürüyordu.
Onun hayatını ve düşüncelerini açık bir şekilde görebiliyordum ama ben kendimi tamamen soyutlamıştım. Gördükleri ben değildim. Gördükleri ruhum değildi, bedenimdi.
Ruhum ne kadar optimistse, bedenim o kadar pesimistti.
Mutlu bir keş olmak geldi aklıma. Olmayacaktım asla. Hiçbir şeye bağlanmayacaktım.
Ben de bir maske takmadan kostümlü partide gecenin yıldızı seçilemezdim.
Ben de bir maske takmadan; yüzümü boyamadan; saçlarımı savurmadan; parfümümü değiştirmede;, yalan söylemeden; elimdeki kağıdı dudaklarıma, düşüncelerime, bedenime yayamadan; çok keyif alıyormuş numarası yapmadan sevemezdim, pardon, ben olamazdım işte.
Yalan söylerdim ben. Hatta hiç anlamazdınız.
Hırsızdım ben. Sizin gizlice düşüncelerinizi çalar, yerine kendiminkileri koyardım:
Ruhunuzu, aklınızı alırdım, kısacası ruhunuz bile duymazdı.
Melodik yürümezsem, nazik davranmazsam, şık giyinmezsem bilin ki bugün makyaj yapmayacaktım.
Her şeyini görebiliyordum onun kısacası. Onun ve diğer ilgilendiğim erkeklerin. Kadınların da.
En güzelinden en çirkinine kadar.
Hayatımda dört kişinin olması şaşırtıcıydı. Dördüyle de ilgileniyordum. Tek gerçekten ilgilendiğim en çok bahsettiğim, ortancası ise en az bahsettiğimdi. Ben şuan yalan söylemiyorum. Sadece bir kereliğine mahsus, günlerimi anlatıyorum.
Ben, ben olduğum için kimsesizim.
Sizin de bir farkınız yok.
Aslında var.
Kendinizi ne kadar silerseniz o kadar benimsinizdir.
Ben sizi severim...

9.12.2009

Sekizinci Ay'a

Yaşarken ne yaptığınla önemlisin. Yaşarken kimsen, kimlerdensen, neler yapmışsan, tanınıyorsan göğsünü gere ger söylediğin, kullandığın isimler senin CV'ni oluştururken ya da seni yüceltirken; ölümlerden sonra bir hiç oluyorsun. Eskiden seni gördüğü yerde durduran insanlar seni tanımamaya başlıyor. Ya koskocaman bir iz bırakacaksın -ki herkes seni bilsin, ya da tümden silinmeye razı olacaksın.
Silindikten sonra gerçekleri de unutmak ayrı bence.
Şimdilerde bazı medya ile ilgili olan arkadaşlarım geliyor da soruyorlar. Hala hatırlanmasını istemek önemli bence. Güzel de. Kimse unutulmak istemez ama ben kendim için değil, O'nun için istiyorum. Birden silindik ortadan. Herkesin peşimizde koşmasını, her yerde tanınmayı istemiyorum ama bazı şeyler gitti. Yatağa yatıp gözlerimi kapattığımda bir şeyler göremiyorum. Işık istiyorum sadece. Bir tabela istediğimiz gibi. 30'la gidilmesi gerekiyorsa 30'la gidin yazacak bir tabela!
Milyonların harcandığı yollara bir tabela konulmadıysa o yolun ne anlamı var?
Gene ölümler devam edecek.
Gerçi şuan o tabela var mı bil(e)miyorum. Belki vardır, belki yoktur. Ancak umarım ki vardır. O mıcırlı yolda, bizi O'ndan ayıran o tabela olmuştu.
Başta kaybedilen canlar,
Başka camdan fırlayan bedenler,
Kırılan boyunlar,
Ölü bedenin yanı başında ağlayan insanlar,
Kesik el ve ayaklar,
Kısacası henüz görüp görmediğim mechul olan bu travmaları bir başka çocuğun da geçirmesini istemiyorum.
Bakın, bilinçleniyoruz.
Bakın, yeşeriyoruz.
Bakın, bizleri de suluyorlar.
İşte bakın, biz de bir şeyler istiyoruz. Para değil, öç değil.
Ben sadece biraz eksiklerin giderilmesini istiyorum...

One Lump or Two?

Glam grubu kursam tüm tanıdıklarım garipser. Onlar kursalar ben desteklerim. Başkaları kurunca takmayız. Bu ne ki şimdi?

8.12.2009

Bat For Lashes'in ''I'm On Fire'' cover'ı benim niyeyse içimi bir hoş yaptı...

Zaten Yıpranınca Yırtardım Ben

Saflık önemliymiş,
Çabuk yitirilirmiş,
Bir kaç yıl sonra
Dermişsin ''Bakalım, neler kaybetmişiz!''
Dönermişsin içine,
Bir şey göremezmişsin pek
Sonra içini bir şey kemirirmiş
Eskisi gibi kuvvetli kemirmeyen,
Seni temizlemeyen;
Saflıkmış
Dersin birden bir şeyler daha
Biraz daha çarpışırsın hayatla
Omuz omuza hem de şeytanla
Ruhunu satmışsın gibi mutludur o,
Gelir peşinden
Hem senin kim olduğunu da umursamaz
Birazcık yaşamdır istediği
Sahibin olunca,
Sahibi olmamış olunca
Geri dönmek için iç ararsın kendine
Bulamazsın bir süre
Makineye bağlı yaşamak gibi,
Organ mafyaları gibi,
Bulunur, çalınır sana bir tane
Kirliyse eğer:
Vay haline!
Temizse eğer:
Vay haline!
Gene mutlu olamazsın
Sana uygun gelen kendininkidir
Kabuksuz bir salyangozsundur artık
Ya da kabuksuz bir kaplumbağa
Canını almaya çalışan çocukların içinde...

7.12.2009

You need mine. Time needs time.

Boy, Your Boots Were Really Clean!

Ben bazı şeyleri çok özledim. Bazı kimseleri, bazı kokuları, bazı evleri... Bazı hisleri.
Eskiden rahatsız olduğum ya da dalga geçtiğim çoğu şeyi özledim:
Eğer bir gün yaşlanabilirsem ancak o zaman görebileceğim şeyleri görmeye başladım. Daha küçücük yaşantımda bir çok kayıp verdim. Nesne değil, kişi kaybı.
Teker teker gömdüm onları. Eğer yaşlanabilirsem bunun dışında kayıplarım da olacak. Aslında herkes birbirine karşı kayıplar. Ama önemli olan benim için, benim iç huzurum. Ancak ben çok şey kazandım, çabuk kaybettim. Hızlı yaşayacağım ama geç öleceğim. Veyahut bir köprü altında öldürülmüş bulunacağım. Vücudum bir hamamböceği gibi ezilmiş olarak. Hiçbir zaman yaşamadığım, tatmadığım korkuyu sadece bir kereliğine mahsus, son anlarımda tadacağım. Eğlenmeyeceğimi kim söyledi ki? Hissedebilmek için nelerimi vermezdim...
Gözlerimi eskisi gibi kısıp bakarken tekrar herkesin beni süzdüğünü görmek için nelerimi vermezdim tekrardan...
Telefon numaramı istemelerini...
Adımı sormalarını...
Biraz da hayatıma bulaşmalarını! Gerçekten, tekrar göz kapaklarımı kısıp bakarken daha çok ilgi, beğeni toplardım. Hafif bir tebessüm ekleyerek, tabii. Buklelerim düzgün düzgün ve kısacık. İncecik bir beden. Uzun sayılırsın. Güzelsin. Eksiklerin var ama kapatacağın malzemeler bunlar. Cahilsin ama güzelsin. Daha hiçbir şeyden haberin yok ama çekicisin. Dikkat çekicisin.
Şimdi bedenimi gene zorluyorum, olmuyor. Zorluyorum, olmuyor. Eskisi gibi ne nefes alabiliyorum ne de ağlayabiliyorum. Ne değişmiş ki bakınca? Daha da güzelim. Daha da zekiyim. Daha korkunç hale gelmişim... Kahretsin.
Şimdi yanıma koşanım yok. Her şey her zamanki gibi hayallerde kalmış. Tek değişmeyen gerçeğim: Neyi hayal edersen o gerçekleşmez, bedenim! Ben böyleyim.
Biraz dinlenebilir miyim?

Meesterstuk

Ben kimsem, sen de O'sun.

Youth Guru

Şu beden şeysinden nefret ediyorum. Sanki ileride çalışırken voleybol oynayacağız. Ben şimdiye kadar bir sürü bankaya, televizyon kuruluşuna, bakkala çakkala gittim bir tane bile içeride spor yaparak iş yapanını görmedim. Sanane yani benim bedenimin geliştirilmesinden, esnemesinden. Hayır elektrikçi, boyacı, emekli de gördüm. Yani emekli dışında kimse günlük planında spor yaparak para kazanmıyor. Basketbolcular, yüzücüler, futbolcular düşünsün sporu. Zaten onlardan düşen de spor yapmak zorunda. Ya elbette spora karşı değilim, yıllar boyunca lisanslı yüzdüm, bu sene bıraktım ama yani ben beden dersinde kızlara sınav, erkeklere oyun taktiğini çözemiyorum. Ben toplu oyuna karşıyım asıl. Hayat falan mı kurtarıyor da bana manşet öğretiyorsunuz? Yok fileyi geçme, yok çizgiye bastın. Notu kıra kıra piç ettin ayıptır söylemesi. 40 verdi deli. Ben anlamıyorum şahsen. Kuyruğuna basılan ben olunca ötmüyorum tabii sadece ama bana saçma geliyor. Banane ya. Ben toplu oyunlara yatkın değilim. Şimdiye kadar elime top değmedi, son 3 haftadır çalışıyorum, manşetlerim de düzelmiş olmasına rağmen ''Aferin, Tuna'' alamıyorum bir türlü. Bugün ''Yapacaktın o zaman banane!'' demesinin nesi normal? Ben ilkokulda görmedim. Son senem de test çöz, otur, bilmemneyap şeysiyle geçti. Lise hayatında başlatmanın anlamı yok. Kısacası o banane diyebiliyorsa ve gene mutlu olabiliyorsa ben de oynayamadığım zaman için banane derim. Kırpa kırpa 40 verdi. Şuan şımarık, küçük kız gibi anlatıyorum ama ne yapayım yani, not ortalamamı düşürüyor. Ayrıca hep ''eşitlik'' diye çığıran bu insanlardan ben, bunu beklemiyordum...

6.12.2009

Can't Buy Me Ocean

Benden okyanusu saklayamazsın,
Önümdeyse ve demirler ardındaysak
Dünyamızdan yok edemezler
Ama eğer beni yok edeceklerse,
Okyanusu alamazsın da
Dünya'mı da alamazsın!
Benden:
Sonum da olsa
Hayallerimi satamazdın...

Sezonun Bitiş Zamanlaması

Ödevlerimi bitirmek üzereyim, son bir iki ödev kaldı. İşte onlar da Türkçe ve Felsefe'den. İkisi de yoruma dayalı. Ama ben rahat durmayıp gene yorum yerine kaynak belirtmek ve resimlerle desteklemeyi seçiyorum ve bir tomar ödev bitmesi gereken zamandan daha geç bitiyor. Yine de en yüksek puanı ben kapıyorum, o ayrı...
Dün İFSAK'da sergi açılışı vardı ''Hikayenin Hikayesi'' diye. Çok çok güzeldi, tavsiye ederim, gidin. İkinci katta sergi. İlk katta güzel gayet de, orada Hikayenin Hikayesi yok.
Annemin de resimleri vardı, ben bu kadar yetenekli bir grup göreceğimi bilmiyordum. Fotoğrafçılığa ben de mi merak sarsam? Özendim biraz aslında. Neyse, ben orada ''Kadın Gözünden Fotoğraf'' başlıklı bir yarışma? afişi gördüm, ilgimi çekti. Katılmak isterim açıkçası ancak hala araştırma yapamadım afiş hakkında. Bir bakmam lazım. Kazanmak da isterdim açıkçası, aklımda bir sürü fikir belirdi...
Yılbaşında ne yapsam peki? Ben hala karar veremedim. Eli ile partilerden birine gidelim diyoruz ancak hiçbir davet gelmedi ve hiçbir organizasyondan da haberimiz yok.
Güzel bir gün geçirmiş ve keyifli bir son yapmaya hazırsınızdır umarım bu güzel pazar günü de!

4.12.2009

Ne var, hep kötüsüne kötü diyorlardı, göremiyorum ben, hala kötüyüm, neyim ben?

2.12.2009

Banane

Evet, Ben Buna Ne Dedim?

Felsefe ödevim: ''Liberal ekonominin dünya ülkeleri üzerindeki etkisi''

1.12.2009

Gri

Bana hikayeni anlat, sevgilim
Duvarlar bana asla söylemeyecek ikimizi, senin gibi
Doğru ya da yanlışsa
Hatalı ya da ayrıysa
Sadece anlat
İzin yoksa hatırlamana

Seni de unutamayacağım gibi-
Düşüncelerine boya süremeyeceğin gibi-
Büyük büyük önerine
Büyük büyük tekliflerine karşılık
Yaşamaksa ya elimdekiler
Ne sunabilirim başka, sırf içimdekiler yetmezse

Gelip geçeceğini bile bile
Aramıza ördüğün duvarları
Ancak kokusu geçince duyabiliyorum, sevgilim
Biliyorum, geç oluyor
Biliyorum, geç kalıyorum
Sen de geç kalıyorsun

Eğer sadece uzaklaşmak istiyorsan
İsteseydin, sevgilim
Neden başta söylemezdin bana
Ben seni istemedim ki?
Neden başta söylemedin bana
Sen yine kendin geldin...

Ben yorulmadım, bitirildim
Kışlar yaza döndü, bitti
Tek tek arayacağımı bilseydim
Ve sen de hiç gitmeseydin
Belki bir kurtuluş vardı, sevgilim

Şimdi haydi söyle bana:
Neden şimdi yıkıyorsun ellerini?

Göğe ve Toprağa

Geçenlerde küçük bir kızla konuşuyorduk. İşte bayram, kurban, ne yapacaksınız, kesecek misiniz soruları geçiyordu arada. Pek ''dine göre'' bile olsa, hayvanlardan can almaya kıyamıyor gibiydi.
Bayramın ilk günü dışarıya çıkmışlar. Tabii biraz kan, biraz eziyet, biraz da para var etrafta. İnsanlar alıyor, satıyor ve bir canlıyı; kendi kararları doğrultusunda ve günah işlenmeden; ölüme gönderiyor. Gönderirken acımıyor. Veyahut acıyor ama yanlarında örnek olmaları gereken çocuklarına hayvan kesilişine kadar -bazı aileler- izletiyor. Şimdi bence bir yandan önemli bir yandan da hüzüntülü bence. Bir, bir insana yaşamın kıymetini -belirli bir oranda anlatabilirsin-; iki, sonuçları kötü olabilir mi bilemeden bir canlıyla vahşeti tanıştırabilirsin. Ne kadar etkileneceği ve ya etkilenmeyeceği bilinmiyor...
Ancak bunu insanlar din için, inançları için yapıyorlar. İnanç olmadan da yaşayamazsın. İnanç olmalıdır zaten. İnanmadan, inanamadan neyi yapacaksın?
Çocuğun gözlemi şu olmuştu: Her yerde kan var. Ölü hayvanlar, el değiştiren paralar... Adamlar hayvanları ortalıkta kesiliyor, çok hüzünlü bakıyorlar.
Bu sözler İstanbul'dan. Hani bazı ''ilginç'' insanlar diyorlar ya, ''Burası modern şehir, kozmopolit, ...'' nereye modern? Çok güzel bir şehir, ülkemin toprağı ancak sokaklarda insanların gözünün önünde kesim nasıl yaparsın? İncitmeye...
Bilmiyorum işte ben yapamam. Yapamazdım da! Kozmopolit olmanın bir artısı olmuyor kocaman ülkede bir şehir için. Dine karşı hiç değilim ancak kozmopolit yapı her zaman artı değildir ki...
Ben de sırf konuşuyor, eyleme geçmiyor değilim. Ancak bu geçirdiğimiz bayramın adının nedeni dolayısıyla ve inanç için bu kurban gerekliyse kesilmesi gerekir. Kessinler. Acı, acıma fark etmez. Ancak şu hayvanların yok kaçamasın diye ayağını kes, bacağını kes olmuyor. Ölecekse çabuk olsun, acısız olsun.
Ben yazarım, onlar okumaz. Okumayacaklarda beni. Benden başka yazan, eleştiren de var -okunabilmesi müsait, imkan dahilinde- olan. Onları okusunlar. Onlar da farklı düşünmüyorlar. Okumazsalar da izlesinler. Hiçbirini yapmazlarsa da artık ne denir? En azından okuyup, dinleyip, görüp düşünmeyenden daha şanslılar...

Gülümse, Doğru, Şanslı Olan

Demin yazdığım, bu ayın ilk gönderilen iletisi? idi.
Dikkat etmedim bile.
Bazen size de oluyor mu bilemiyorum ama bir olay oluyor, sonra benden yaşca büyük biri bir eleştiri getiriyor ve ben de yaşımın verdiği toyluk ve deneyimsizlikle ''Aa, bu aslında böyleymiş!'' diyorum. Daha öğreneceğim ne kadar şeyin olduğunu çok merak ediyorum. Sonuçta bomboş geliyorsun dünyaya, sonra sen kendi kendini bir takım uğraşlar, yetenekler ya da sahip olduğun olanaklarla geliştiriyorsun. Geliştikçe risk alıyorsun. Bomboş gelip gitme korkusu olan var mıdır bilmiyorum ya da bu kadar takan ama ben bir şeyler öğrenmeyi istiyorum. Sadece nerede bitecek onu merak ediyorum...

Ben Bugün Gene Saçmaladım!

Bugün fen dersinde -fen değil de, terim öğrenme diyelim- konu canlıların ne yediğine içtiğine gitti. Güzel dersti. Boştu ve gereksizdi, kısacası güzeldi...
Neyse horozun ne yediğini tartışırken, hocanın yabancı olması ve dili pek bilememesi nedeniyle buğdayı pilav olarak bizlere yansıttı. Herkes karşı çıkarken ben de duramadım yerimde, ''Ne alaka Mösyööö!!!'' diye biraz ses yaptım. Önümdeki de duramadı, ''Ne fark eder?'' dedi bana.
Tabii ben son zamanlarda kafamı kilo ile bozmamın verdiği gazla hemen ''Yağ yapar!'' diye atladım. Bir kaç dakika durmadan gülüş ve iyice boş geçirilen bir ders oldu, güzel oldu ama biraz saçmaladım. Şimdi oradaki ''yağ yapma'' şeysinin anlamı kalbine yağ bağlar? (öyle mi denirdi?) oydu yani. Falan fişman işte.
Ben bu aralar demek istediklerimi dediğim halde diyemiyorum ya da tam diyecekken demek istediklerim bana demekten vazgeçtiriyor ve ben de diyemiyorum işte... Demek kelimesini kullanmak bu paragrafın asıl amacıydı... ^^
Şaka bir yana canım çok baharatlı, acı, sıcacık bir sıcak çikolata istiyor. Demin de telefonuma mesaj geldi, bakamadım. Bakmak da istemiyorum aslında ama bakmayınca uyarı başlıyor. Beş dakikada bir dıt dıt ötüyor, çekemiyorum. İşte öttü.
Beklediğim kişiden değilmiş mesaj. Sabahın altısında yazınca sanırım insan cevaplamak istemiyor... Haklı ama ben olsam gene de cevap yazardım.
Amaan, yazmasın.
Ben de boş boş yaşarım!
Şuan gülümsüyorum, çaktırmasam da, ancak teşekkür ederim.
Nedensiz bir gün geçirmemeniz dileğiyle!

30.11.2009

Kendi Elimi Öpmek İstiyorum

Ya demin ''Azına Sçim pjhshfh'' yazmış insan gördüm kişisel iletisine. Gülme efektini doğru veremedim ama p ile başlayan bir şeydi. Kısacası umrumda değil...
Nereye gitti o yumuşak g ile e? Aslında ben bugün ''...okuyorum. ....bilemiycem'' diyeni de gördüm, o ayrı. Bilemiycem ne? Başını düzgün, sonunu yanlış yazmanın mantığı nerede?
Böyle yapıyoruz olmuyor, şöyle yapıyorsunuz hiç hiç olmuyor efendim.
Ne ne ise, neyse, güle güle kuzucuklarım! Zilim olsa onu da çalardım...

Şan(s)

Şu sıralar hikayelerle kafayı yedim. Hayır yani şansım olsa kafayı da bulurdum ama işte diyorum: Şansım yok!
Şimdi küçükken ki idolüm Ariel, Küçük Deniz Mahsulü: Bir erkek için katlandığı şeylere bak. Kurtardığıyla kalsa olmuyormuş sanki... O prens seni önceden bulsaydı, seni bir güzel ayıklatmazdı aşçıya sanki.
Aurora, Uyuyan Leydi: Zenginsen ve kralın kızıysan odandan dışarı çıkmayacaksın...
Pamuk Prenses, ...?: İsmini bilmiyorum, ya da vardıysa da hatırlamıyorum. Tek fikrim bu bayan hakkında şu ki, o prensi hak etmedi. Cücelerle kalsaymış bence. Gayet de çirkin. Kraliçe kıskançlık etmekle haksızlık etmiş. Kısacası, çirkin olmak onun hatasıydı. Aynanız varsa ve konuşuyorsa, kesinlikle yalan söylüyor.
Cinderella, Cam Pabuçlu Tüketim Delisi Hizmetçi: Evin sahibinin kızıysan ne fark eder? Seni sömüren kesin biri çıkacaktır. Kısacası mesajı şuydu bence: Cam ayakkabının markasını ve numarasını doğru seçeceksin. Ayağını vurup atınca böyle peşinden getirtirsin adamı. Küçük çocuklara tüketim çılgınlığı: Al, ye, tak, giy, tüket, yak, bağışla, göz boya, ŞİMDİ!
Aslında tüm masallarla kafayı bozamadım ama bozduklarım şimdilik bu kadar.
Ciao!

''Muzice''

Eğer ego, insanın dışkısı ise kusura bakmayın ama bence Tanrı sıçtığı zaman mucizeler sıçıyor...
Aman çok ayıp! Haydi gözlerinizi kapatın... Sansürsüz gerçek.!

Of-Puf'lar

Yarın gene okul var...
Ne gerek var?

29.11.2009

Salut, Simone!

Why are the drinks so expensive here?
Feels, so my head
Feathers on my bed

Breaths, water, impulsion
Gets high without confession
I need some time for it, bad

Love was my eye of my soul
Like every man needs conclusion
Lies all

Dream, film
Badly end
Sadly sad

Get me, that
I made my home
Alone, says Simone

Sunny Road

Sence ben kaç yaşındayım, bro?
Kendimi böyle iğrenç, balina etli -çünkü pek balık etli hissetmiyorum-, bir işe yaramayan ve herkesin son tercihi olacak biri gibi hissediyorum... Bir de başarısız var!

Nothing I Become

Bir hayat alamazdım ki. Hiç yapamazdım... Sahip olduklarıma hiçbir hemcinsim gibi şükredemezdim. Hiç yapamadım!
Kafa sesi dışında başka bir sese sahip bile değildim.
Konuşmayı becermek için tek ihtiyacım sesler ve sözcüklerdi.
Gizli bir sürü ganimetim vardı. Hiçbirini de birine saklamadım.
Eğitimini almadığım şeyler için kendimi değil, diğerlerini suçladım.
Suçlayacaktım.

Bir Şeyler Dinlemeye İhtiyacım Var

Küçük pencereden gelen küçük ışık,
Parkelerin soğukluğu,
İncecik duvarlar ve ucuz sesler,
Benim evim, beraber

Neye gideyim ki gece için
Kaçmak daha kötü değil midir?
Güvensiz, inançsız daha korunmasız
Sahipsiz

Yanlışlar var yürüyüşlerimizde,
Koşuşlarımızda takılışlar, düşüşler
Almak için hiçbir neden
Sahipleniliş var, neden

Hayaller için çok mu geç!
Çok mu gencim ben?

Sırf acı için çok mu bedbaht!
Çok mu küçüğüm ben?

Geliyor, Apache Şeklimde

Sizin elde edemeyeceğiniz bir dünya,
Bir tiyatrocunun ucuz ve uzun dramı
Hayat,
Onlar, ve bana

Bensel bir anlatım
Dinginlik ile uğraşacaksak
Gereksiz, ateşim çıkmasa
Yataklara düşmesek

Son ya da ilk değildir hiçbir zaman
Zaman, zaman oldukça
Sen yaşlandıkça zamanla
Elele tutuşulmaz, geçmez

Şimdi kafamı ben nerelere vurayım?
Ne sahiplenme var, ne kırmızı
Kapılara yazdığım ayaklarımla, benim adım
Şimdi sen tensel iç çekişinde yalnızsın...

28.11.2009

Mathilda Hamburger

Kendime uygun gördüğüm karakter işte bu bayan! Roald Dahl'ın Mathilda'sı gibi...

Bugün Bayram, Bir Zahmet Dinlenin Artık

Ne var? Bugün de bayram; her yerde bayraklar, çeşit çeşit kutlamalar olacağı yerde ya Robert Pattinson'ın resimleri ya da kan var.
Ben bugün ''Robert Pattinson Hakkında Bilmediğiz Her Şey'' mi ne diye bir kitap gördüm. Arkadaşla baktık baktık, kim alır dedik.
Ben bugün yolda ölmeyi bekleyen hayvanlar gördüm. Hani biraz daha saygı olsa onlara. Evet bu bayram, bunların bayramı ama biraz daha acıma olsa...
Şaka bir yana başlığı 4 kere değiştirdim.!.

İşte Ben Bu Son Noktada Ayrılıyorum

Taksim'e bayram günü gidilmezmiş.
İşte bu ''bayram''da bunu öğrendim.
Bu şehirde, bu metropollüğün sınırlarını zorlayan; sınıflara ayrılmış şehirde, ben bugün yaşayarak öğrendim.
Eşitlik diye bağıran bu insan, bugün, bayram günleri bazılarının bazen aşırıya kaçtığını, eşitliğin burada son bulduğunu, aşağılanmanın ve farkın hat safhada olduğunu -ve maalesef bir süre daha olacağını yaşayarak gördü.
Hatta bazı noktalara asla katılamayacak olsam da neden bu insanların bugün Nişantaşı'ndan, Taksim'e peşimize takıldığını, neden bizlere korku salmaya çalıştığını, gerdiğini anlayamıyorum. Bayram var, evet, ancak demek ki hepimize aynı anda, maalesef, olamıyor.

27.11.2009

Bugün Bayram, Bir Zahmet Erken Kalkın

En yeni kıyafetlerimi giydim, makyajımı yaptım, ojemi sürdüm, yüz bakımımı da yaptım; anneannemlerin bize gelmesini bekledim. Şimdi teyzemleri bekliyoruz.
Ben ise yarının gelmesini bekliyorum. Sırada beklenilecek bir tek o var. Haftasonu benimle plan yapmak isteyebilecek -ve imkanı da olabilecek- bir arkadaş arıyorum. Arkadaşlarımın arasından. İlgisiz arkadaşlarım iletişime geçerse sevinirim.
Bilgisizliklerine...

26.11.2009

Anlamadım Ki Hiç Kimse

Bazı şeyleri geç değil aksine çok erken öğrendim. Annem hiçbir zaman boynumu eğmememi, babam her zaman başımı dik tutmamı, anneannem ise konuyla alakasız olarak eğer miyopun ve astigmatın varsa -ki benim var- her zaman gözlük takman gerektiğini öğretti ya da öğretmeye çalıştı çünkü şimdiye kadar hiç dersler gibi saçmalıklar dışında gözlük takmadım...
Soy devam ettikçe ise büyük oranda arttırılan güvenlik önlemleriyle, devamlı olarak çalışmamın ve özgür olmak için ilk önce bir takım şeylere sahip olmam gerektiğini öğrendim. Ancak bu sefer ki eksiğim, bu bir takım şeylerin ne olduklarıydı...
Şimdiye kadar dik başlı; tuttuğunu koparan; sahip olduklarıyla değil, olmak istedikleriyle gurur duyan bir insandım. Kısacası bazı işlerle alakam bir kafadanbacaklıymışcasına alakasızdı.
Dünya ile Plüton kadar hem de!
Eğer Plüton gezegen olsaydı...

Büyü(tül)memek, Evrenle El Sıkışmak, Kendine Dert Yanma-ma-mak

Çocuk gibiyim. Her şeye çabucak seviniyorum, deli gibi hayal kuruyorum, abuk subuk cümleler kuruyorum..!
Çünkü çocuğum ben!
Gökyüzündeki yıldızlar kadar parlak, Güneş'e doğru gözlerini kısarak bakacak ve sonra gözlerinde onun şeklini görmekten hoşlanmaya devam edebilecek kadar ÇOCUĞUM!
İçinde Allah Baba ile çeşitli konuşmaları olan,
Kendi kendisine masal yazıp onu yaşayacak kadar,
Nefes alırken boğazı gıdıklanacak ve öksürecek kadar:
ÇOCUĞUM!
Ebediyete kadar, ebediyeti geçince, ebediyetten sola dönünce!
Sen de ÇOCUKsun!
Bunun sana yanlış olduğu, ''Çocuk musun?'' sorularına maruz kaldığın günden beri.
Hayal kurmaya devam ettiğin sürece.
Her türlü hayal ile yaşamayı öğrendiğinde,
Hala garipsemiyorsan:
Hala ÇOCUKsun!
BÜYÜ(tül)MEYECEKSİN!

Bir Muz Kadar Ucuz Neyin Var Ki?

Deyim deyince aklıma yemiş geliyor. Yemiş deyince ''Yer Fıstığı'' adlı mekan. Hani şu yer fıstığı yedikten sonra yere attıkları yer. Bar da olabilir. Kapanmış da olabilir.
WE'RE ALL IN THE SAME BOAT

Man To Man, Cover'larında, Annuler

90 yaşındaki birine ''Bir kaç yıl sonra ölebilirsiniz.'' demek kadar saçmaydı.
Paris sokaklarında koşar adımlarla arkadaşın yanına yetişmeye çalışırken bunu tekrarlıyordum kendi kendime. İçimden söylüyordum, zaten Türkçe söylesem gene anlamazlardı ama ''Ne diyor acaba?'' ya da ''Anne, şu kız nece konuşuyor?'' diyen bir çocuk görmek istemiyordum. Çünkü küçükken aynısını ben de yapıyordum...
Telefonuma sürekli bakıyordum. Baktığım telefondan da iğreniyordum. Ancak beni durduran telefonuma gelen mesaj olmadı ilk. O tablo oldu... Evet, her yer ressam kaynıyordu ancak bu kadar güzelini, bu dile daha vakıf olsam anca anlatabilirdim.
Hepimiz aynı çöplükten geliyorduk. Hepimiz aynı boktuk kısacası ancak hiçbirimiz bunu göremezdi. İzlediğim bir filmi hatırladım ya da uyduruyorum bunu yazarken. Bir Japon, Amerikan vatandaşlığına geçiyordu. Oğlu da orada doğuyor ve ''Amerikan vatandaşı'' oluyordu. Aile o kadar değişmişti ki, çocuk kendi ülkesindeki insanları andırmıyordu bile. Bir gün o çocuk da evleniyor, çocukları oluyordu. Karısından başka kadını gözü asla görmeyen bir adamdı. Bir gün savaş çıkıyor ve bütün bu ''vatandaşcıklar'' toplanıyor, kamplara yerleştiriliyordu. Bu adam da kafasını o kadar ''Amerikan vatandaşı'' olmaya takmıştı ki, kendi öz oğlunu savaşa gitmeye ikna edecek kadar deliriyor ve sırf kendi oğlu ile de kalmıyor, diğer ailelerin biricik çocuklarını da ikna ediyordu. Tabii kendi oğlunun neyi istediğini ve bunu umursamayarak... Kendisi Amerikan vatandaşıydı çünkü! Bunu kanıtlamalıydı yobaz! Kendisine Jap diyenlere ''Ben sizin kadar Amerikalı'yım.'' diyebilecek kadar delirmişti kanıtlarıyla çünkü... Çocuğu çiziyordu ve daha niceleri vardı onun arkasında. Hikaye bu ya, o deli de çocuğunun resim öğretmeninden hoşlandı bir süreliğine. Kadını öptü. Kadın onu nişanlısını aldatmak uğruna istedi ancak adam tek beraber olabileceği kadının karısı olduğunu söyledi. İşte bu kadar kurnazdı bu adam. Oğlu önceden ne kadar direnmiş olsa da, bunu öğrenince hemen adını listeye yazdırdı. Savaştı. Arkadaşlarını kurtarmak için kendini topun üzerine attı. Bir gün önce yazdığı mektupta da artık ne için savaştığını yazmıştı: Babasının fikirleri için. Oranın koşullarından da biraz bahsetti. Ölmek istemediğini, top, tüfek sesleri yüzünden geceleri uyuyamadığını, korktuğunu, kabuslar gördüğünü...
Aileye çocuklarının öldüğünü telgrafla belirttiler. Kadın ile adamın yeni hayat umudu ile kamptan ayrılacağı gün...
Adamın, oğlunu ikna ettiği bir adamın oğlu da öldü. Oğlu ölen diğer adam, adamın yanına şimdi nasıl yaşayacağını öğrenmeye metreleri aşarak geldi. Ancak diğerinin de cevabı yoktu...
Bir kaç saniye sonra ne yapacağını bilmiyordum bile. Kırmaya ve kırılmaya her zaman açıktık. Yağmur yağmaya başladı. Bugün 11 dereceydi, bilmem farkında mıydı Parisienne'ler... Sağanak yağmur vardı. Güzel geçti bugün... Şöyle saçma bir muhabbet de geçirdik:
- Bu maymunlar ne böyle ya.
-- Ne bileyim hayvanat bahçesinden kaçmışlar galiba.
- Yok ya bayram diye izin vermişlerdir akrabalarını görsünler diye.
--- ...
Arkasından da ''Ben kimim aslında da onları sorguluyorum? Belki de onlara şuan ben garip geliyorumdur...'' cümlesi ile felfese de yaptık. ''Boşver''lerle de bitirdik...
Oradan ayrılırken özgür olmak ile kafamı bozduğumu da farkettim. Kavgalar görmek istemiyorum artık çünkü. Çingeneler gibi yaşamak istemiyorum. Beni aşağıladığı anda koşup gidebilmek önemli benim için. Ve yapacağım bunu, bütün gerçekleştirmek istediğim hayallerim ile ilgili.
Bütün bunları -hemen hemen hepsini- düşündüm bugün uçakla Paris semalarından ayrılırken. Arkada arkadaşımı bırakmıştım belki. Aslında ilk önce o beni bırakmıştı, onun ''birisi'' (gelip alanı) vardı. Benim yoktu... Belki de arkamda aslında hiçbir şey bırakmamıştım ama boştu biraz içim. Sanki biri tam kalbime doğru ateş atmıştı ve o basınçla içimdeki bütün kan boşalmıştı ciğerlerime kan dolarken... Damarlarım, kalbim, beynim de patlamıştı. Yere yığılmıştım. Ellerime kan, burnuma kan, gözlerime kan, vücudum uçmuş iken farketmiştim. Gördüğüm tek şey birkaç tabanca idi sanki. Beni vurmuştu sevdiğim uçakta, yerde, sokakta elimde kırmızı bir şemsiye, gözlerimde lens, kahverengi, eski bir kapının arkasından bakarken. Yüzümde bir tebessüm oluşmuşken...
Uçak havalandığında içim de bir garip olmuştu. Londra'ya, Berlin'e ve sonra da İstanbul'a gidiyordum. Bir Indie/Brit Rock yapan insanlara kıyasla daha şanslıydım. Belki de Dublin'e düşerdi sonra yolum...
Yanımdaki ile konuşacak, normal ve sakini oynayacaktım.
Belli ki hırçındım.
Ama gözüm kararmıştı bir kere!
Ben de sana yalvarmıştım...

25.11.2009

New Moon, Different Day

Yalan mı?

J'ai Envie De...

O çok güzeldi.
Çok ama çok güzeldi.
Dünyanın sahip olduğu başlangıçta ilk varolan, ilk oluşan, ilk sevilen cisimdi, O. O kadar değerliydi ki...
Gözleri çok güzeldi. Her şekle, her renge, her düşünceye bürünürdü. Gözlerinden okurdunuz hayatını. Hayatınızı.
Çok tehlikeliydi. Çoğu yaptığı şey affedilemezdi.
Affedilmedi de.
Çünkü hiç fark edilmedi!

21.11.2009

It Must Be Good To Live Expensive

Yeteneksizsiniz mi?
Yetenek Sizsiniz mi?

xoxo

Evet ben bugün gene alışveriş yaptım ve eskisi gibi kıpkırmızı rujumu sürdüm. Bu sefer marka, renk farklı ama kıpkırmızı.
Bir de kahverenginin bana yakıştığını bilerek kendime kahve bir pantalon aldım.
Yargıcı'yı seviyorum -eğer reklam yapmam gerekirse...
Anneannem ile güzel bir gün geçirdik. Nişantaşı'nda deli gibi gezip alışveriş yaptım.
Belli oluyordur heralde çünkü şuan gayet de mutluyum.
Benim bu ruh hastası tipimden hoşlanan insana sevgiler gönderiyorum.
xoxo!

Halbuki Değer, ''Değer''di

Merdivenlerin üzerinden
Koşarak indi biri
Çizgilere basmadan ilerledi taşlı yolda
Elinde torbalarla

Baskıcı bir evi vardı onun da!

Yerdeki küçük mantarların üzerine bastı,
Ballıbabaların balını içti,
Yerde duran kanadı kuşu evinde iyileştirdi,
Düzün değişeceğini hiç hesap etmedi

İleride ailecek, mutlu olacaklardı o da!

Bir kutu icat edildi
İçinden insanlar çıktı
O da özendi,
Tanıdıklar vardı ona

O da girmek istedi!

Girdi, çıktı, lanet etmeyi öğrenemedi
Büyüdü, serpildi
Şimdi kutudakiler selam söylüyor ona
Derler nasılsın?

Gerçekten serpildi o;
İstemediklerini hep yan cebinde saklamıştı,
Öğrendi bir faydası yok
Salladı, isteyenlere dağıttı
Umarsızca, umursamadı, halbuki bir gün işine yarardı!

El

Biri birini sevdiğinde,
Ne yazı kalır ne yetenek
Biri birini sevdiğinde,
Ne hayat kalır ne zevk...

Birbirini sevdiğinde,
Elinde olur her şey
Birbirini terk ettiğinde,
Acı gelir, misafir olur eski her şey...

Kapının önünden geçen her şans,
Seni sen yapmış olanlardır eskiden
Kapının önünde soluklanmaya başladıklarını görünce,
İçini bir heyecan da kaplar

Belki dururlar bundan sonra da diye...
Ya durmazlarsa?

Ben durdum mu ki hiç,
Onlar dursun, dersin
Ve sen dedikçe içinle çelişkiye girersin
Sonunda da kaybedersin
Tüm elindekileri...

20.11.2009

Problem Child

I'M A PROBLEM CHILD
MAKE ME STAND
NO MAN'S LAND
ON MY OWN
MAN IN BLUE
IT'S UP TO YOU

Dirty Deeds

Benim suçum falan değil. Burada kendimi berbat hissetmemin, mutlu olamamamın, hiçbir şeyin bana yeterince güzel ve mutlu olmaya değer gelmemesi benim suçum değil! Berbat bir nefes düzenine sahip oldurtmanın ona bir faydası hiç dokunmadı ama yine de bana verdi. Kısacası, ben suçlu değilim bu sefer.
Bana tüm bu dersleri o verdi. Kendi kendine beni sildi.
Her zaman bağışlayıcı bir tutum sergiletti. Kendi hatalarını kapamak için. Ben Tanrı mıyım? Değilim, şansım olsa bile olmazdım zaten. Hem tüm bunlar nereden çıktı? Hangi akla hizmet böyle bir şeye cesaret etti ki!
O kadar özgürlük gösterdi. O kadar özür gösterdi. Ağzımın suyu aka aka diledim. Köpek oldum kapısında hayatım. Sonra bana bir parça bile vermedi! O kadar zili çaldı, önümden geçirdi, ellerime bıraktı ama anına aldı. Son sefer de, uzun uzun bıraktı ellerime. ''Kullanabilirsin, artık senin.'' dedi, şimdilerde geri alıp bırakıyor. Her şeye de bir cevabı var. Ben yapsam kesin delirirdi...
Kalın kemiklerim var ama kalın kafalı değilim. Dünyayla paylaştıklarımı bilerek hakkımı istiyorum. Her şeyim, hayatım boyunca en iyisi olacak. Bunun için çalışmıyor muyuz? Ölene kadar çalışmayı istememin anlamı bu olmasa da, özgürlük için. Birey olduğumu kanıtlamak için ve en önemlisi de, BAĞIMSIZ olmak için.
Ucuz kadın olmak kolay.
Bir çamurun içine girmek çok çok kolay.
Bağırıp çağırıp delirtmek çok çok çok kolay!
Bu yüzden kimse olmak, soyutlanmayı becerebilmek lazım. Özgürlüğü de alıp kaçarak.
Gidecek bir gün, kırmak zorunda kalacak zincirleri. Devrik cümleye yanlış diyen zavallılar gibi olduğum yerde, bir adım atmadan yukarı çıkmış olmayacağım. O da yerimde saymamı ne kadar istese de istediğini elde edememiş olacak..!

Sev

Al kadın,
Yarın
Koşup oynayacağım bir gün olan,
Yarınımı
Yedin sen de

Al kadın,
Bir günüm
Mutlu geçmesi gerekirdi belki,
Bir günümü
Sen de yok ettin

Alır mısın kadın?
Senin gittiğin zamana
Lanet okurum ben o olacak güne,
Kaldığın sürece
Sev sen de

NAN A LEE

Now I'm walking around the-
It's the same oh-
I see-
It now, no-

Check This Out!

Catch A Cheater

''Walk walk, fashion baby, being your homo-bitch, so crazy!!!''

19.11.2009

Öncelikle DÜNYA FELSEFE GÜNÜNÜZü Kutlarım!

Bugün Unesco Dünya Felsefe Günü -idi. Gün geçiyor, kutlamalar bitiyor, ardımızda sadece bir gün bırakarak ilerliyoruz.
Bazılarımız düşüncelerini bırakıyor. Kullandırıyorlar. Kullanılıyorlar.
Bazen düşüyorlar.
Bugün aslında en çok sormak istediğim şey, böyle kutlanan başka bir gün olup olmadığı. Böyle başka hangi gün var? Pi günü? Evet. Felsefe ve matematik alanlarında kutlanan günler var. Peki felsefe ve matematiği ilişkilendirebilir miyiz? Aslında ilişkilendirebiliriz. Dünyada süregelen düzeni ilişkilendirebilir miyiz?
Kesinlikle.
Bilgi Üniversitesi'nde katıldığım oturumda bunun gibi sorular geldi geçti. 1. oturumda ''İnsan, doğaya egemendir.'' cümlesini tartıştık. 3 gruba ayrıldık. Gruplarda birçok zeki, gelecek vaat eden gençler yer aldı. Umut hiçbir zaman bitmez dedik.
Birinci oturumun sonunda Darwin'in Kabusu adlı bir belgeselin bir bölümünü izledik.
2. oturumda ise ''Biyoteknolojik Gelişmeler Karşısında Yeni Bir Etiğe Gereksinmemiz Yok Mu?'' adlı bir sunum izledik.
Bir günümüz böyle geçti.
Ben bugün bir kelime ile her zamankinden çok içli dışlı oldum: Ekofeminizm. Ekofeminizm, kadın ve doğa sorunlarının nedeni olarak erkek egemenliğini görür-müş. Gerçekten ilgimi çekti. Bugün ki sunumda yer aldığını görmek biraz sarstı -başta-...
Neyse klavyenizdeki tuşlar tam, kalbiniz temiz, fikriniz bol, destekleyecek çevreniz, ruhunuz serbest olsun.
Dünya Felsefe Gününüzü Kutlar,
Ekofeminizmi tartışacak bol günleriniz olsun dilerim!

18.11.2009

Give Me A Reason To Be Ur Woman

Çok özledim!
Sınav haftan bitmedi mi? Seni seviyorum.
Buna nasıl cevap veririm bilmiyorum.
Değişmişsin.
Değişmedim.
Ya da mutlu olmayı beceremiyorum, bilmiyorum...
Bu kadar çok, bu kadar az sürede nasıl değişebilirim?
Tikiler, kolej hayatı falan...
Alakası yok!
Ben uzun sürmesini istiyorum.
Ben bunu söyleyip ayrılmak isteyen birini hatırlıyorum...
Ben de yazın gayet iyiyken ayrılan birini hatırlıyorum.
Onun sebebi hep başa dönmemizdi!
Nasıl yani?
Kısır döngü işte. Hep kendi kendimize bir takım sözler veriyoruz ve sonunda gene kendimiz sonlandırıyoruz!
O da doğru. O zaman bir kural?
Neden bahsediyorsun?
O zaman ayrılmak yasak.
Benden sıkılırsın.
Tanrım! Güven bana!
Bilmem!
.
.
.
Ben ileride ne biriyle beraber olmak ne de birine ait olmak istiyorum. Boşuna mı ''Tuna''yım? Boşuna mı geldim dünyaya? Boşuna mı feminist-narsist-bencil-çok bilmiş kadın görevini üstlendim? O zaman olmasaydım! Karşı çıkan kadına kaprisli denilirken neden erkek her zaman haklı oluyor? Bu konuda haklı yok, neyse ki!
O da haklı bir yönden. Empati kuruyorum, sorgulama! O da haklı. Birine sahip olmayı, kaçırmamayı istiyor. O gidecek yakında. Daha küçücüğüz biz, arkasında elbet birini bırakacak. Elbet birine her şeyini emanet edecek. Ama son senesi! Ondan daha çok istiyorum iyi geçirmesini! Birinin kötü bir duruma düşmesini nasıl sevinerek izleyebilirim? Bu ben değilim! Bunun hepsinden farklı olacağına söz vermesini istemedim ki. Ben sadece beni sevdiğini söylemesini istedim. Benden bunalmayacağını değil. Bunu ima ettim, buna naz yaptım. Ama onu hiç sevmedim. Sevmiyorum. Belki en en yakın arkadaş. Belki dost ama ''o'' değil.
Olmasın. Oldurtmam da. Sadece hayır diyemememden gelirken bunların hepsinin başıma, ben sıkılırım. Ben bağlanamam. Bir kural daha koymasına izin veremem.
Kurallar uyulması için konur, çoğu zaman uyulmaz. Okula düzgün gelmek de bir kuraldır, kimse gelmez. Aynısı işte.
Yalnızken yalnızlıktan, değilken yalnız olamamaktan şikayetçiyim. Ancak ben yalnız kadınım. Yalnız kadın, özgür kadındır. Bencil kadındır. Güzel kadındır! Ben deli kadınım!..

14.11.2009

Bir Kahkaha, Bir Güneş Kadar Ucuz

Doktora gittim. Romatizma değerlerim yüksek çıktı. Bu yüzden antibiyotik + gargara kullanıyorum. Romatizma ile kemik erimesi, yaşlılık terimlerimi de karıştırmayın ayrıca. Daha aşırı gencim ben. Zaten orada bir an şaka ile karışık sordum yaşlanıyor muyum diye, sekreter ''Eğer bunu şimdiden söyleme başlarsan...'' dedi. Romatizma da yağ ile ilgili bir şey mi neymiş. Kısacası ölüyor ya da domuz gribi falan değilim. Sadece solunum yolları enfeksiyonu varmış. %1 oranında da bu sinüzite, bronşite ve ya zatürreye çevirebilirmiş. Ancak bu mikrop ya virüs ya da bakteriymiş. Virüsse antibiyotik geçirecek, bakteriyse doktora yeniden ziyaret olacakmış...
Virüs alayım lütfen!

NoWhere Man

Ağzımdan kelimeler bu sefer gerçek anlamda dökülemiyor...
Sesim kısıldı ve kısılmakla beraber gitti. Dilsiz gibiyim şuan.
Bir de deli gibi dolu dolu öksürüyorum. Sanki içimde deprem oluyor!
Ateşim de çıktı gece. Üşüyüp durdum.
Ve şimdi yapmam gerekenin doktora gitmek olduğunu bildiğim halde gidemiyorum.
Hastahanelerden, hemşirelerden, doktorlardan hiç hoşlanmam ben. Oraya girince sanki herkes yabancılaşır, farklı bir boyuttaymışız gibi davranırlar ya, ben ondan hiç hoşlanmam. Ucuz bir roldür yaptıkları.
Küçükken hoşlanırdım ama şimdi hayır.
Sonuçta oraya yaka paça götürülecek miyim? Evet.

13.11.2009

My Generation

Eline fotoğraf makinesi alan fotoğrafçı oluyor; eline kalem değmeyen dünyada hiçbir şeyden haberi olmayan saflar yazarlığa soyunuyor.
Ne için? Özellikle yeniyetme küçükler yapıyor bunu. Ya da kendi çaplarında büyümeye çalışanlar... Tek gerçeğin aşk olduğunu sanan zavallıların bir de çoğu yetenekli insanın önüne geçmeye çalışmasını mı izleyeceğiz? Kusura bakmasınlar, belki bu düşüncem çok yanlış ama yine de benim savunduğum şudur ki, bu körler hiç anlamadıkları şeylerle başkaları yapıyor diye/moda diye uğraşmasınlar.
Sadece ''Ben bunu yapmıştım.'' demek için sanatla uğraşılmaz.
Uğraştırmayın beni.
Hadi ben kaçar...

11.11.2009

İt Bozuk Kopuk

Asla evlenmeyeceğim,
Asla çocuk yapmayacağım,
Asla şebek olmayacağım?

10.11.2009

Aptal -Gitmiyor

Bence aşk birisine sahip olma isteğidir, ihtiyacıdır. Sömürgeleştirmeden farklı mıdır?
Tartışılır.
Aşk, birisini seçmektir. Seçtiğini de yönetmek. Karşılıklıysa aşk, yönetim de sıkıdır. Yönetim sıkıysa insan bunalır. Kalbin onun tek bir sözüyle yerinden fırlayacak gibi olurken birden pelteye döner. Sanki yerinden çekip çıkarılmıştır. Alıp gitmiştir biri. Geri gelmez o kalp. Her yeni beden sana yeni bir kalp getirir. Et ve kemik torbaları senin her seferinde bir parçanı alır.
Sonunda ise çıkarır. Gider. Nefes bile aldırmadan.
Kalbin öyle hızlı hızlı atmayı bırakıp, emekliye ayrıldığında sıkılırsın. Bir başka ten, bir başka macera ararsın. Hele ki çabuk sıkılırsan hiç dayanamazsın.
''İnsanlar biraz unutkan ve aptal.''
Sıkıldığında ya bitirirsin ya da türlü oyunlar oynarsın. Denersiniz bir kere daha. Eğer bir ışık oluşmuşsa, bir şeyler çözmek istemiyor, yeni bir maceraya katılmaya üşeniyorsan... Yorulmuşsan. Bunalmışsan ya da hala kalbin yerindeyse. Kendini kandırmaktan hoşlanıyorsan.
''Yüzünde yine hiç ışık yok. Bulutlar gitmiyor, gitmiyor, gitmiyor, gitmiyor.''
Sevgi vardır. Merhamet de vardır. Ancak aşk yoktur.
Aşk birine sahip olma ve onu kullanma ihtiyacıdır. Aşk kişinin intiharıdır. Zihne verilen en büyük zarar.
Vefa.
Mutsuzluk aşkı vardır ama. Gülmeyi bilmeyenlere... Çok gülmek de aptallara özgüdür. Yalan söylememek gibi.
Kişinin altında bir tabaka yoksa kendisine alt bir tabaka yaratır. Hem de ne kadar özenle yaratır... O da onları kullanır. Kullanmayı süsler, boyar, aşk diye satar.
Budur işte bu kadar büyüttüğünüz.
Evlilik de o bulundu sanılan hissi öldürür. Dayanamazsın artık onun dağınıklığına, kılığına, içindeki nefrete. Sen toplarsın çünkü arkasını. Birden değişir.
Değişir gerçekten...
Evlilik, o kişiye sahip olunca duyulan hissi öldürür. Zaten sahip olmuşsundur, daha ne bakacaksın ki arkana.
Sevgililerin sana bir CV hazırlar. Hem kabarık hem de sönük bir liste olmalıdır. Dalgalanmalı, sana bir zemin hazırlamalıdır.
''İnsanlar birazcık vefasız. Biraz da unutkan ve aptal, aptal, aptal.''
Herkesten daha güzel olsan bile arkalarına bakmazlar.
Eskiden güldürdüklerin gene aynı gülümsemeyi oluşturmaz.
Dudakları eskisi gibi kıvrılmaz.
Anca o zaman anlarsın. Yokmuş hiçbir şey.
''Gene yüzün var içimde.''

Encore Une Fois Aussi Tuna S'Enfuir

Herkesin kendisine göre sorunları var. Yüzü hiç gülmeyen var, yüzü gülmekten kırış kırış olmuşlar var, yüzü olmayan var... İçinde sevgi olmayan var mıdır?
Paraya, aşka, sevgiliye, aileye, köpeğe...
Hiç gitmeyen bir inanç bence sevgi.

9.11.2009

Maman Est Chez Le Coiffeur

Yardımlar almadan geçmişti
Vurdun vurdun, içimde
Kaldırıldı değiştirdik zamanları

Bir arınma geleceği
Vurdun vurdun, içimde
Neyle mutlu edeceksin beni

6.11.2009

Face'te Profilimi Değiştiremiyorum, ööf!

Hayatımda dolu olan ne var? Benzin depom bile boş.
Hayatım mı dolu olan?
Bir köpeğim var ama kedim yok.
Bir kedim bile yok ki...

*Reelin The Years - Steely Dan miydi neydi, radyoda gördüm not almışım, unutturmayın...

5.11.2009

Ney ve Kin, Silence!

Naanii naaanii naaanii...
Delirmiyorum, coşuyorum.
Arkadaş buluyorum, satıyorum.
Kırmızı oje buluyorum, beyaz sürüyorum.
Nefes alıyorum, veriyorum.

Seni istiyorum, vazgeçiyorum.
Elde ediyorum, kavga ediyorum.
Elde edemiyorum, ağlıyorum.
Gülüyorum, ağzımdan tükürükler saçMIyorum.
Yiyorum, atıyorum.

Sürekli bir atma hali üzerimizde.
Ne yapacaksın, aldatalım mı?
Neyi ve kimi aldatacaksın!
Neyi ve kini.

Voulez Vous Cochez Avec Moi?

Ne dediğimi uzun zamandır bilmiyorum. Cümle kurmayı öğrendiğimden beri konuşuyorum ama ne demeye çalıştığımı bilmiyorum. Bazen kafiyeli, bazen saçma sapan, bazen de gereksiz şeyler söylüyorum. Antipatik ya da antisosyal değilim. Sen değilim işte. Hıhı de, geç. Ben değişim geçirdim.
Onu bunu şunu bekleyip yerime saymayacağım. Tabii bazı durumlarda yatağımın altına saklanacağım ama değer. Ben harekete geçen olmayacağım.
Sadece sevip kaçan bir insanım. Sadece arada görünmez olmak istemiyorum. Birine ait olarak değil de, özgürce yaşamak istiyorum. Çirkin değilim ve sen olmak istemiyorum.
Aslında şuan sadece uyumak ve tuvalete gitmek istiyorum.
Blog'a yazmak dürüst olmanı gerektiriyor mu?
Hayır, tuvaletimi nasıl yaptığımı merak ediyor olamazsınız..!

4.11.2009

Tried To Put Ur Stories, It Must Be Lie, I'm Giving Up Tonight

Kilo vermek istiyorum, yardımcı olmak isteyen arkadaş ARANIYOR!

Absürd

Méthode'dan iğrenç aldım ve bunu karneye kadar kimse görmeyecek... Umarım sözlümü yüksek vermiştir Madame. Science'den 91 almam ve sınfta tek 5 alan benken düşük verirse camdan atlarım.
NEDENSE ağzıma 99 Times takıldı. 99 Luft Balloons'dan sonra mantıklı bence...

1.11.2009

Ton Nom

Kime göre Neye göre?
Bana göre Sana göre, Bize göre, Gel Gel, şimdi Onlara göre, Sanane Banane, after Başkalarına göre. Sevgimize içelim.
Çok sapıttık, seni sadece sarhoşken özlüyorum sevgilim. Haydi boğ beni...
Je ne sais pas. Pour quoi j'aime toi.

Cherchez La Femme

İçimde konuşuyor
Hak etmediğin isimler
Dünyamda sorguluyor
Her gözümü açtığımda kalabalığı

O bir çocuk değil
Ama ellerinde taşıdığı sonsuz umut
O koca mavi gözlerinde
Ama kafasında binbir düşünce

Ne ile kandırsam sesleri
Seni en çok gerekli
Olan seçenekler içinden
Kim gelecek başka sefer

Bu sefer kar bile yağar
Hele sen bir gel
Dönüşünde
Gözlerimden akar...

Toi et Moi

Tam Charles Aznavour açtım, çalan şarkı Toi et Moi; bu sırada kalbimde.com mudur nedir artık ondan bir mail gelmiş. Subject'te ''Natasha sizi bekliyor!'' yazıyordu. Artık lezbiyene mi benzetti bilemiyorum ama biraz garip oldu. Charles Aznavour açmışken Natasha'nın beklemesi? Ben ufak çaplı, mini mini bir şok geçiriyorum. İlginç oldu.
P.S.: Ne kadar burjuvayım. Subject, p.s., mail falan... Kategorimde tekim gerçekten.

Nasıl Ya?

Tüm paranı harcayıp sonunda ''Neden harcadım?'' deme bana... Ben de yapıyorum, sonra farkediyorum biraz saçma olduğunu. Ehe.
Bu arada dün kitap fuarı vardı. Uykusuz çizerlerini gördüm, imzamı da aldım, mutluyum. Biraz da açım. Bu aralar biraz doymuyorum. Kilolu falan değilim yani sonra dalga geçmeyin. Bir de şey var... Ya. Ne diyeceğimi unuttum ancak parmaklarım hala klavyenin üzerinde kabare dansçıları gibi dans ediyor. Kötü benzetme olmadı, değil mi?
Şimdi televizyonda Jon Stewart çıktı. Sevmiyor değilim...
Hadi bay bay.

Yalnızlık Hissi Sorunsalı

Acı çekmek istemiyorum. Ancak drama-queen olarak yaşamayı kendime adet edinmişim artık.
Yalnızım. Kendi içimde çevremde ki herkesi kaybettim. Birer birer. Onları tutamıyorum. Ellerimden kayıp gidiyorlar. Ne gerçekten sevdiğim insanlar kalıyor. Ne de sevdiklerim. Sevdiklerim daha çabuk gidiyor aslında...
Ben baştan beri yalnızım. İçimdekini dolduracak birisini istiyorum ve kimseyi de buna layık görmüyorum. Sanırım kimseyi göremeyeceğim de.
Dürüst olmak gerekirse etrafımdakilerin çoğuna güvenmiyorum da. Sevmeyi iyi becersem birden vazgeçiyorum. Sevmek kolay, bırakmak kolay, korkmak kolay... Terapi gibi kullanmıyorum blog'umu. Yani bu amaçla yazmayı hobi edinemem...
Sıkılmadığımı söyleyemem. Popüler miyim? Kendi çevremde. Komikmişim. Eğlenceliymişim. Biraz dürüstmüşüm. O zaman neden tercih edilenen ben olmuyorum o boş kafalı, sevgilisinin peşinde koşturan insanların arasında?

La

İlginç yani... Sen saatlerce bekle, ama önemli bir şey için -şimdi günahını almayayım, sonra o gelsin sana yapa yapa barbunya yapsın. Bu ne? Yemek mi bu? Bir de masayı hazırlamama yardım et diyor. Kendi evim olduğu an sebzeyi kaldıracağım yürürlükten! Yok edeceğim hatta mümkünse bütün sebzeleri alıp yakabilirim... Ben etobur bir insanım, karışmayın.
Bir de benimle birisi aynı evde yaşayacaksa ilk yapması gerekenin odasını yerleştirmek değil, susmayı öğrenmesi olacak. Sorgulamamayı da. Eğer evde yemek varsa vardır. Eğer ben internetteysem internetteyimdir. Bunun ''niye?''si ve ya o an olmamam gerektiği bir durumsa bu, bana bıraksın. Benim problemim. Germeyin beni, ben de size saldırmayayım.
Arkadaş problemim de vardır. Şimdiye kadar tanıştığım hemen hemen herkes beni sever. Ben onları sevmek zorunda değilim. Hele bazen açıkça birbirimizi sevmiyorsak onlarla, konuyu benim konuşmaya ihtiyacım yoksa irdelemeyin. Beni nasıl, ne yaparak sattıklarını anlatmak eğlendirmez aksine kafanıza en yakın sert cismi atmamı sağlar.
Sinirlerim çabuk yükselir, çabuk alçalır. Mutlu halime denk gelmeye çalış yoksa hemen dışarı kaç.
Yemek, temizlik vs. benim sorumluluğumda değildir. Benim ihtiyaçlarımı da sen yerine getirsen?
Çikolata ve vanilya dünyanın en güzel yiyeceğidir. Benimle tartışmaya girme, ölürsün.
Arkadaşlarımın hala çoğunu sevmiyorum.
Hatta bazılarından iğreniyorum ama şu Balım denen insan var ya, ona biraz tapıyorum. Şu hediye işlerini iyi biliyor...

30.10.2009

Bak Diktim, Kazdım

Ben öldüm, mezarımı gördüm
Geri kalsın
Bu sesler
Zamane sokakları ile
İçiyorum, dönüyorum
Bana bir adım, ona bir karış
Uzaksa
Yer açın, otursun bizler

İçimde şu seslerle cıvıldıyor
Bir baksalar geriye
Her yer, her yer, her yer

Kalk! Kalk! Kalk!

Bir De Halin Varsa...

Dokunmam gereken, yaşamam gereken
Bir gece hali
Uyutulmuşsun, unutulmuşsun

Gene sen konuşuyorsun, beynimde
Susturuluyorum
Ellerimden alınmış, uçmuşuz

Bırakmıyorum heceleri
Hecelenmeyi karanlığa
İnanamıyorum ki hayata

Ben Güzelim, Diğerleri Berbat

Soru sordukça
Neden dersin kendi kendine
Deli misin?

Dayanamaz ki buna
Lazım da ağzın, dudakların
Sözlerinin gelmesi gerekir

Sabaha kadar batmaz ki birine
Bu kadar!

Arkanda, önünde
Görüyorum, ölüyorum
Söyle, sus, iste
Acı getirdin bana
Arkanda önünde
Göremedim farkedemedim
Vurdular
Kan aktı, beni bırakma
Bıraktığını aç ser
Yine aç
Gül bana çektirme acı!

Aslında Asılında Neden Suskunsun

Bu dünya bitmedi
Aşktan usanıp geçmedi
Gitti, yar

Kafama koyduğumu yapmadı
Alıp başını gider gibi
Susmadı
Kaçmadı, kaçamadı
Koşmamış ki...

Elimi tutsan
Çeker miydim
Bitti bitti ve sen her zaman bitmiştin!

Bitecek bu güz de
Gelecek bir kırışık daha
Güneye

Ayıracak bir boşluk
Dönencesiyle ölüm değil bu

Tüm ümitleri kesmeden
Sonuna kadar gidilen,
Baştan ayrılan beden
Gece gelir geçer

Ah, bu tüm sesler!

Başını alıp gitmedi
İsmini silmedi elden düştü
Sesten ve birden
Önüne bakmadan
Düşer yukarılardan

Elbet bir çığrış
Gelecek
Sonunda
Üşüdükten, sonra

Nedenini sormadı
Yanıt alamadı
Enfes bir gün yine
Düşünmeden geçti
Her zaman ki gibi
Bu sefer elinde değil...

Sefaya alışmış,
Birine ait olmuş
Kabullenmiş, sevgilim

Düzenini değiştiremeden
Çarpmışlar kafasına
Boş bir ev hayali çabaya
Dönüşemeden

To Gain His Trust

Balım'ı, Bozo'yu, Melis'i, Berrak'ı, Nihan'ı, KENDİMİ, kuş gribini, domuz gribini, gripleri, nezleleri, ışığı, bitkileri, arada anlaşamadığımız Tanrı'yı, beni okuyan herkesi, beni bilen herkesi, Eli'mi, Grannie/Nanee'mi, V'mi, onun dışındaki insanları, gene KENDİMİ seviyorum. Bana ihtiyaçları olmamasına rağmen seviyorum.
Hayallerimi ve istediğim şeyleri de seviyorum.
Ben HAYATI seviyorum.

Kolay İşle Beraber Olmak

Artık tırnaklarımı yemiyorum. Yemek için bir nedenim yok. Bir korkum yok. Bir alışkanlığımı bırakıyorum.
Yanaklarımdaki kuru yaşları, akmış rimelimi, bozulmuş rujumu zorla yüzümden çıkarmazken ilk defa hem de.
Oje sürüyorum. Acı değil bu seferki.
Gerçekten güzel miyim acaba diyorum. Kime göre neye göre diye bir soru beliriyor kafamda.
Saçmalıyor muyum?
O da doğru demiyorum, çünkü diyeceğim bir şey yok.
Güzelim.
Hep neyse diyorum ama sonuca varamıyorum.
Sıçtığımın aidatı, Bozo'nun alınması gereken çişi kakası var. Görevden kaçmamak lazım. Ayakişi bana kalmışsa ben de onu halletmeliyim. Belki biraz hareket üşümemi engeller... Ancak ilk görevim aidat olacak!

Touch Me, Your Pain Makes Me Happy

Kıskanç mıydım,
Melodi içinde ağlamak
Bir fon müziğimin olması
Ona bana yetmez sanmıştım

Yetmemiş,
Doğru düşünmüşüm
Realist olmaya başlamışım istemeden
Sonra takılıp düşmüşüm

Bu eski Ankara evlerinde,
Bu eski İstanbul evlerinde
Yoluma ne çıkarsa süzmüşüm belleğimden
Bilinç bilinç olmamış

Ve en sonunda araştırıyorum
Hüznün kokusunu,
Eskiden buram buram gelen evde
Şimdi gurur kokusu var
Sahi, nedir bu yalan?
Geçen gece sarmamışsın beni...

29.10.2009

Başım dik, aşina olduğum topraklarda, hissettiğim ve kalbimin çarpacağı sürece hissedeceğim bu güzel gurura sahip bir genç olarak yürüyorum. Yolumdan ne bir bağnazlık ne bir inançsızlık saptırabilir beni. Türk genciyim. Dahası var mı?
Teşekkürler. Varlığınız, inancınız ve bize karşı olan inancınız için Ata'm. Bizlere güvendiniz. Biz size güvendik.
Daha şanlısı, daha dürüstü var mı?
29 Ekim bugün.
Cumhuriyetten başka yakışan var mı?

24.10.2009

Ay!

Vallaha bir daha kendimden bir şey yazmam, okuyup soruyorlar...

Kel Kaleci

Kahretsin, dünyanın en boktan yazarıyım!

Antinomianism

Ben TUNA TACETİNOĞLU. Geleceğin PETA üyesi, Darwinismus temsilcisi, Antinomianismci (ahlaki yasaların reddi demek antinomianism), performans fotoğrafçısı, Strasbourg hayalleri olan animasyoncusu...
Yapacağım. Yapmazsam alo deyin, geliyorum.

Tokio Hotel Almanya'nın Demet Akalın'ı Mıdır?

Bence evet. Hatta daha da beteri... Hatta bu sonuca MTV'de Automatic midir nedir, o şarkının klibi yayınlandığı anda ulaştım. Şarkının sözlerinde eğer doğru anlamışsam ''Your Heart, Your Soul, Remote Control'' diyordu. Şimdi bu gidip koondoom diye şarkı söylese ne fark eder? Bu sözleri nereden buluyorlar gerçekten anlamıyorum. Gerçi ben de süper değilim ama uzaktan kumanda ile sevginin, kalbin, aşkın ne alakası vardır, Ey İnsanoğlu!

23.10.2009

Şampanya -Bam!

Ne bir şeye yetebiliyorum ne de normal bir hayatım var. Kendimi ilk defa güçsüz hissediyorum,
Ve anneannem geldiğinden beri ilk defa bir kriz yaşıyorum...
Saçma sapan bir şey yüzünden sayısız kalpler kırıyorum. Bana zamanı geldiğinde değil de, şimdi hesap soruluyormuş gibi hissediyorum. Her şey üstüste geliyor gibi. Mükemmel olacağım derken yüzüm geriliyor tuzlu yaşlardan... Burnumu çeke çeke sinüzit oluyorum. Üşüyorum, daha daha delirecek gibi oluyorum.
Kadıncağızın bana verdiği şeyleri saymakla bitiremem ama benim tek becerdiğim şey bağırmak, ağlamak, onu tüketmek. Uzun süredir eksikliklerimi iyice içime atmıştım ki bugün ilk sinirlenişimde dışarı çıktılar. İçime atsam da atmasam da sürekli bir bağlanış, suçluluk içindeyim. Demin ne oldu bilmiyorum ama gerçekten delirdim mi, bilmiyorum!
Gerçekten özür dilerim; doğum gününü geç kutladığım,
Demin kalbini kırdığım, bağırdığım,
Ve hiçbir işe yaramayan bir ayaklı baş ağrısı olduğum için...

21.10.2009

Can I Be Electric, Too?

Beni okuyorsanız fon müziği olarak Oasis koyun. Benim çok hoşuma gidiyor, ne bulursanız dinleyin Oasis'ten!

Don't Look Back In Anger

Bence intihar etmek sadece korkakların, zayıfların ve çaresiz insanların işi... Sorunlarla yüzleşmekten, üzerine gitmekten zevk almaktan daha iç rahatlatıcı bir şey var mı? Sadece kendini toprağa teslim etmek varsa sonunda neden dolu dolu yaşayıp da gitmeyeyim... Hayatta gerçekten özgür olabilmek için -ki bence kimse olamaz- hiçbir bağımlılığın (sevgi, madde, her ne ise) olmaması gerek ama aynı anda da olması lazım. Eğer olacaksa özgür değilsin işte.
En azından bizler uyutulmuyoruz... Bizlere gereğinden fazla şey veriliyor ve bilginizi kullanırsanız içeride oluyorsunuz. Kuşu kafese kapatıp kapısını ve camı aynı anda açmakla aynı şey... Eğer çıkarsan beslenemez, ölürsün. Bunu biliyorsun ama yine de özgür olamamaktan şikayetçisin. İstemiyorsun bir kere! Kendine avunacak konu buluyorsun, çocuk yapıp kafanı onunla oyalıyorsun. Oyalama o zaman. Git. Öl. Hayallerin için öl. Gerçekleştir kafandakileri... Bırak onu. Ya da onu da al. Beraber adım atın.

Sokak Falan Takılırdık Hani?

Okur mu bilmem ama gerçekten onun yanımdan ayrılmasını istemiyorum. Ancak bunu isterken yanımda da olmasını da istemiyorum. Hiç arkamdan ayrılmayacak, başarılı, dikkat çeken, kısacası başka birini istiyorum. Gitmesin o hiç ama...
Tek zaafım O. Tek ihtiyacım ve tek beni güçsüz kılan o.

The Misery

Who am I to always discount and criticise the music that makes so many thousands of people so happy?

Bir Davidson İstemiştim!

Boş zaman diye bir şey var mıdır?
Yoksa o sadece bizim kafamızda, gelişen ve daha çok detaylandırmak istediğimiz hayatta ki bir yalan mıdır?
Sorumluluk almayı kaç genç istiyor?
Yoksa bizlere bu dayatılıyor mu?

Rup-Rup-Dup

Gerçekten düşüneceksen
Ben anlam bulamadan
Sen gelip geçmeden
Bu akşam değil, ay ışığında

Cevap neden
Bu kadar hareketli
Kaysa yıldızlarla
Keşke oturmasaydım yalnız demek için

Sıçan gibi koşa koşa
Kim var aklında
Gene ne var
Burada

İzliyorum
Ölüyorum
Buralarda
Kaybet

18.10.2009

Güncük

Bir çocuk vardı PERA'da solfej sınıfımda... Adı da Mustafa -Ali?- Çelebi'ydi... Çok iyi çocuktu. Aklıma gelip duruyor, ne Facebook'da ne de başka bir yerde bulabiliyorum. Fenerbahçe'ye gidiyor, Asya tarafında oturuyor falandı. Yahu ne iyi çocuktu! Gören-duyan varsa söylesin, çok komik biriydi...
Aah, eski günler!
Bir de şimdi V...

Ya Bir Hediye Vardı... Ama Ne Hediyeydi Ya!

Bir arkadaş 15 yıllık hayatımızı ne güzel anlattı bugün!
Küçüklükten bu yana, her anı ile kare kare fotoğraflarımız, diziler, idollerimiz, çizgi karakterler var...
Ne iyi insanlar!
Hepinizi seviyorum, doğum günüm dündü!

O'nun

Çok meraklı, realist bir bayan tanıyorum. 50'lerden çıkıp gelmiş gibi giyinmeyi seven, kıvırcık saçlı, bağımlı...
Bak kendimi ne güzel tanıyorum!
Ve, tanımlıyorum!
Şuan içinde bulunduğum durum ve ya hayat denilen şeyi özetlemem çok basit. İçi tezlerle dolu bir yer. Kocaman! Pahalı, sevgi ile dolu. Bana karşı olmayan!
Beni üç kere rüyasında görünce mesaj atan, ben ayrılınca umrunda olmayan; o ayrılınca dünyanın sonu geliyormuş gibi konuşan bir kafadan bacaklı var.
Burada değil tabii, şuan bayağı uzakta bana. Okusa herhalde kafamı vücudumdan ayırır. Ama ona ihtiyacım var.
Hastalıklı bayağı bir sevgim var.
Bitmiyor, her boş bulduğumda ona acıyorum ama duymuyor. Eğer gerçekten çıkartabilseydim onu buradan, GERÇEKTEN yitip gitmesini isterdim. Lethe ırmağında boğulmak, ciğerlerime tertemiz yepyeni su çekmek isterdim!
Adamım geldi!

İçsel Çekişme -Bardağın Dolu mu Boş mu Olduğuna Karar Verme

İYİ Kİ BENİ DOĞURMUŞSUN ANNE!
Bak ne güzel börtü böcek... Nefes mefes! Ayrı bir monotonluk her şeyden önce! Dünyaya bir bakış açısı daha kazandırmışsın, aferin sana, ne güzel!

KEŞKE BENİ ÇIKARMASAYDIN KABUĞUMDAN KADIN!
Ota bakıp ağlayan, etrafından küçücük bir haz duymayan deli, herkese bağlanan ufak bir sünepe yetiştirdin. Koyun gibi etrafına uyup çocuk yaptın. Bebek sevmiş oldun. Sırf bunun için değil mi tüm bu çocuk yapma saçmalığı? Kimden ne istedin sen?

16.10.2009

309 -Bought You America

Demek ki baskı yok üzerimde yeterince.
Demek ki hala büyümemişim, rahat nefes alabiliriz.
Hala çocuğum. İnanın bana, hala öyleyim! Bugün dershaneye küçük bir ziyaret yapayım dedim, düştüm Beşiktaş'ın o taş, taşların arasında su dolu yollarına... Bata çıka gittim, ayaklarımı ayakkabı vurdu, yolda insanlar önümü kesti, saçlarımın kabarıklığından dolayı şemsiyeler hep kafama girdi ama ben durmadım bugün; heyecanımdan hiçbir şey kaybetmedim.
Yürüdüm. Amaçsız değildim. Başarmamı sağlayan insanları görecektim. Kalbim her bir adımda daha çok hızlı çarptı. Sanki ilk defa gidiyormuş gibiydim. Oraya heyecandan sarhoş olmuş bir halde girdim. Güvenliği selamladım. Burnum kalkmamıştı. Güzel dedim. Adamcağız bana ''Ne güzel, gelen biri var.'' dedi. Anladım, kimse gelmemiş...
Hemen asansörü kullanarak yukarı çıkıp çıkamayacağımı sordum. Büyüdüm ben, artık bir yabancı, artık bir eski müşteri idim; değil miydim? Öyleydim işte! Evet cevabıyla asansörü kullandım; ilk defa o merdivenlere baktım acıyarak. Bu insanlar kullanmaya devam edeceklerdi. Bir çok anımın geçtiği bu kaygan merdivenler ilk defa bana çook uzak geldi. Aynaya baktım, görünüşümü düzelttim, her zamanki gibi güzel gidiyordum yanlarına. Benim başarısızlığımın nereden geldiğini de bulmuş oldunuz...
Altı kat çıktığımı hatırlıyorum şimdi. Tenefüste, derste, sınavda, vs. Yanlarına gittim. Bana sanki uzaklardan gelmişim gibi davrandılar. Bir defa şu ''Şimdiye kadar okulundan sadece iki kişi geldi.'' cümlesini duydum. İnsanlar teşekkür etmek için bile uğramamış. Ya da uğraşamamış... Neyse, ben gittim işte!
Sonra da rehberliğe çıktım ''asansörümle''. Uzun uzun konuştuk. Herkes bana çay ikram etmeyi teklif etti, reddettim. Kantinde kim var biliyordum. O kadar katı in çık yaptırmazdım ben. Zaten sonra tuvaletim de gelirdi falan filan...
Bu sefer ki cümle de ''Biz sizin toplanıp geleceğinizi düşünmüştük...'' oldu. Ardından da ''Kimlerin vefalı olduğu...'' cümlesi mırıldanıldı. Farkettim. Bir kez daha. Şu sessiz kız, kenarda bizi izliyordu. Onun da gideceği ve dönmeyeceği...
Ne kadar da büyüdün, dediler. Yaşlanıyor gibi hissettik gibi küçük sözcük grupları da geldi geçti. Özleyeceğim çok şey olacak.
Bu dershane ziyaretimden sonra da okuluma gittim. Eski okuluma. Beklediğim muameleyi sadece eski servis şoförlerinden aldım. Kapıdaki bekçi bile umursamadı. Ben buradayken herkesin umurundaydım! Ve, beni okulumun kaldırımından sürdüler. Karşı kaldırıma geçtim, bekletildim. Ama çok ağrıma gitti! Müdür bile beni umursamamıştı. Bu insanlara ne olmuştu sanki! Ben onların adını gururla söylerken onlar benim başarımla ilgileniyordu.
Bir kez daha sulandı gözlerim. Açtım telefonumu, arayayım birini derken anneannem beni aradı. Ben de ona anlattım. Şikayet ettim, bağırıp çağırdım, içimi döktüm. Sonra birden ayağıma gözüm takıldı. Çamurla yıkanmış gibiydi. Bir kez daha içimi boşalttım.
Okuldan çıkış saatleri geldiğinde arkadaşlarımı gördüm, selam verdim, umursayan olmadı. Ne çabuk unutulmuştum! İnadına karşıya geçtim ki görsünler beni! İtilmiştim ben. Hocalar geldi, güldük, gittiler. Asıl kadın geldi. Sarıldık, öpüştük, iyiki var o kadın! İyiki! Yaşamımı süslediği için çok şanslıyım...
Annemi öper gibi öptüm doya doya. Özlemişim dostumu! Şimdi yeni okulumda o sanki köşeden çıkacak da, ayakkabılarımı bağlayacak, çikolatasını tostunu bölüşecek, birbirimizin yiyeceklerini içeceklerini yiyip içmeye ''birbirimizden otlanmak'' diye adlandıracağız gibi hissediyorum. Bir şeyler eksik. Yeni arkadaşlıklarımda bir şeyler kopuk. O parçanın nerede olduğunu bilsem bile geri getiremiyorum. Biricik parçam o benim!
Şimdi bir kenara fırlatılmışım, arkadaşlarıma mesaj atıyorum. Yarın doğum günüm. Kutlayan olur mu ve ya gelen, o ayrı. Ancak yarın Taksim'de kutlayacağım. Pazar günü de Bağdat Caddesi'nde.
Birinden mesaj geliyor, cevap olumlu.
Birinden daha cevap geliyor, cevap ''Kimse gelmez ki.'' oluyor. O KARŞIda oturan biri. O gelebilir. Gelmesin ama. Gerçekten. En çok ihtiyacım olduğu zaman yanımda olmayan bir insan ne doğum günüme ne de ölümüme gelmesin!
Sevgiler,
Tuna Tacettinoğlu.
8B 309

15.10.2009

Tatil, Sonbahar

Tüm pazar çıplak yatabildiğim
Tüm günlerin benim olduğu
Hayal mi
Miydi

Sürem vardı dolduracağım
Yiyeceklerim, oynadığımız bir oyun
Masada kurulmuş
Hayal mi

Öyle uzakta ki bence ulaşamıyorum
Resimlerde anlattığım
Dokunarak bütün pazar
Siyah beyaz yaşamadığım

Sadece benim hayalim değildi
O zaman
Benim değil, benim değil
İnançla ilgili değil, değil benim

Herhangi bir ulaşım aracı
Bile olur
Yeter ki duyayım
Ya da göreyim

Sadece hayal miydi
Değildi, öyle miydi?

Düşe Kalka

Dokunduğum tarihlerdeki
Küçük kız kim
Hayvan iç güdüsü gibi
İçimde dolaşan kim

Evimde bir yabancı
Benimle gelen, dolaşan
Kovaladığım anılar kimin
Beni ağlatamazlar

Beni öldüremez
İçimde görmediklerim
Korkutmaz
İçimizdeki kim

Bu bana mı
Sevginin hediyesi
Bu bana mı
Bu soğuk hava

Şu küçük yaratık
Geçmez mi buralardan
Koşa koşa

14.10.2009

Kutu

Dünyada gerçekten kaçıp kutulacağım hiçbir şey yok. Yalnızlık acıyla beslenirken, içimde oluşan açlığı kimsenin kapayamayacağını bilmek delice... Gerçekten hatalar yapıyorum. Gerçekten düşüp duruyorum. Bunlar tökezlemek de değil, paldır küldür yere yığılıyorum... Herkesin mutlu olduğunu görürken ben mutsuz olup duruyorum.
Bugün ki felsefe dersinde de tartışılan konulardan biriydi. Bence mutluluk değil de, mutlu olmak sadece bir anlık iniş-çıkış. Kimin ihtiyacı olduğuna bakmayan bir gereç. Mutluluk ne götürür?
Drama kraliçesinin tekiyim. Yalnızken de yalnız değilken de onu arıyorum. Neyi taparcasına sevdiğimi biliyorum ama içinde o kadar çelişki var ki, her zaman yanıt beni üzüyor. Şansa ihtiyacım vardı, aldım; inanç istedim, o da geldi. Gitmedi.
Sürekli ağlamaktan, dirençli ama ruhsal çöküşte bulunan bu bedenden sıkıldım. Kendime eziyet etmek istemiyorum. Dünyadaki en büyük ayıp, en büyük zayıflık benim için buyken neden bu halde devam ediyorum?
Çünkü gerçekten yalnızım. Kimse yok ve kimse de gelmeye çalışmıyor.
O uzun yolun ucundaki ödül benim ancak hiçbir şeye benzemiyorum.
Eski olmak ne güzel! Kimse seni anlamıyor falan...

Korku

Altın bacaklı
Halat dolu evlerde
Yaşamak seninle
Aradığın gecelerde

Bir nefes gibi
Umut verdiğin
Bitti
Birdi bir

Gerçek hediye neyse
O sen
Misin ki?
Geldin

Başka kızlara vereceğim
Bir süredir
Uzun zamandır
Evet, kapılardır karanlık

Neden

Özlem varsa eğer
Hayatımda
O da senin
Al gitsin.!

Oui

Ne zaman yalnız olsam
Ulaşacağım sevgiden öte ne kaldıysa
Ki elimde alındı
Ne dersem diyeyim

Her zaman
Gerçekten
Beklemeyebilirim,
Seninle yalnız olsam bile

Evimde
Ne dersem diyeyim
Diş gibi

Agoraphobia

Hayat zor diye yakınan insan, sizce de kendi hayatının zorluğunu kendisi belirlemez mi? Ya da kendisi ''yaratma''z mı? Kendi kendinin Tanrı'sı olma fikri çok benimsenmese de dünyada, aslında bizler kendi kendimizle oynayıp kendi kendimizi yönetmez miyiz?
Kendin pişir kendin ye, etme bulma gibi bir sürü sözlerimiz var. En basit hastalığın bile karmakarışık bir adı var -ki bu hastalıkların hepsini yaratan biziz. Agoraphobia diye bir hastalık var, bilir misiniz bilmem. Bu hastalığın insanlara karşı olan eksisi bir alan, sokak vb. yerlerden duyulan ürkeklik. Biz buna normalde ne deriz? Kısaca daha doğrusu, bizler ne deriz?
Utangaçlık.
Bu kadar basit! Bunun anlamı ürkeklik iken neden bir isim takma gereği hissediyoruz? Belki de size çok mantıklı, havalı ya da ilgi çekici geliyor olabilir ama biraz gereksiz değil mi? Buradan çıkıp nereye gideceğini bilmeyen bizler için boyumuzu aşan bir adım bence. Hatta bence bizler nereye gelirsek gelelim, ister uzay çağında olalım ister onu bile aşmış olalım, ne değişecek? Sadece nesnelere bir ikinci isim vermekten başka ne yapıyoruz? Olanla yetinmeyi bence bilelim diyeceğim ama gerçekten tepki alırım.
Yazdığıma göre alacağım da...

13.10.2009

İşte Bundan Hoşlan(m)ıyorum!

Fikrim değişmeye başlıyor. Önüme geleni sevebildiğim gibi özleyebiliyorum da!
Eski arkadaşımı, eski sevgilimi -hani bana yalan söyleyen, aşkından öldüğüm, bana ağzına geleni saymakla kalmayıp direk liste halinde veren ibne- bile özledim! Dünyaya gelirken bana baştan başıma gelebilecekleri söyleselerdi bu kadar şaşırmazdım gidişata... Tüm deliler beni bulurken ben de onları arıyorum ve aramakla kalmayıp üzerime çekiyorum. Mıknatıs gibiyim.
Bugünün de çok bunaltıcı geçtiğini daha kolay anlatamazdım... Arkadaşlarım pek beni takmıyor, bütün teneffüslerde hak etmediğim şekilde dışarıda oluyorum. Yalnız değilim ama istediğim bu muydu buraya gelirken? Tamam, bir söz vermiştim ve onu da tutuyorum ama sözümün bu insanlarla alakası yoktu. Amaan, sınıftaki o diğer kız gelmesin de! Her ne olursa olsun bugün biraz teşekkür dolu olmalıyım. Quiz'de 20 puan üzerinden 17,5 aldım. Ve bu sınıftaki EN YÜKSEK puan!
Demek ki, onlar 4'le kalırlarken ben bir basamak üstte devam edeceğim.
Evet, burnum havada.
Ve ben bu halimi seviyorum.

Gün Boyunca Çalınan Müzik, Bot, İstediğim

Bu dünyada bir şey var. Bak, bak görmüyor musun?! Bak haydi oraya!

Dahası

Kadınlar değişiktir.
Güzeliyle, çirkiniyle, delisiyle, düzgünüyle ilginç varlıklardır kadınlar... Çözümlemek çok kolayken onları, her zaman her şekilde karmaşıklaştırılırlar. Büyük bir günahmış gibi başları örtülür, güzellikleri ve ya çirkinlikleri kapatılır. Baş yetmez yüz kapanır. Gözlerini açarlar. Görsün de özensin diye. İçine hapsettirirler. Ruhunu çalarlar onlar. Bok varmış gibi.
Gerçekten ne işe yarar şu kadınlar? Doğurur, sever, ağlar, büyütür, gene ağlar.
Ama ben ağlamayacağım.
Hepsinden farkım bu olacak...

12.10.2009

Şeker Pare

Ne kadar deli varsa iyidir gibi bir sloganım yok.
Olmasın.
Doğum günüm yaklaşıyor, dürüst olmak gerekirse kimseden hediye falan da beklemiyorum. Ama şunu söylemem gerekir ki, Tanrı'dan istediğim hediye eski en dostlukların yeniden canlanması değildi... Bizi -tüm arkadaşlarını- sevgilisi telefon rehberinden ve msn denilen saçma gereçten sildiği için arama zahmetine girmeyen; biz uğraşınca da umrunda bile olmayıp ''Sen kimsin?'' diyebilen bir arkadaşı Tanrı'dan istememiştim. Zaten her doğum günüm ayrı bir tantanayla geçiyordu, bu da eklenince her şey tamam olacak sanırım. Eğer o bizi tanımıyorsa ben neden uğraşacağım düşüncesiyle hayatımdan çıkardığım insanların tekrar gelmeye çabalamasından hoşlanmıyorum işte! Gelmesin. Rica ediyorum.
Bu sırada da şeker pare yiyorum. Gerçekten güzel olmuş. Teşekkürler anne!

9.10.2009

Pipe

Pipo güzel kokuyor. Aromalı sigaralar gibi sanki... Ya da ben anlamıyorum bu dumanlı şeyleri. Şimdiye kadar tek alakam dört yaşında dayımlayken soda şişelerinin içine atılan küllerdi. O gün yutmuştum onları. Evet. Hiç de lezzetli değildi...
Yanımda içiliyor. En azından sigara kadar bayağı değil. Neyse, aklımdakileri zapt etmem gerekecek.
Herkese iyi akşamlar, iyi hafta sonları!

8.10.2009

Salgın

Birine sinirlenince neden gözüm hiçbir şey görmez oluyor? Ya da 900 kişilik okulda ben nasıl felsefeyi seçen 12 kişiden biri olabiliyorum? İnsanlar düşünmekten mi korkuyor? Herkesten farklı olmaya çalışmıyorum, gerçekten, ama bu doğru. Tamam, siz de aynı olamazsınız zaten herkesle. İkiziniz yoksa, ki olsa bile kişilik özelliklerinden kurtuluyorsunuz... O değil de bir de ben niye tam bir melez oluyorum?Bulgar göçmeni anne, İran göçmeni baba... Şimdi garip bir ikili. Nasıl birbirlerine bulmuşlarsa artık. Ben uğraşsam yapamazdım. Neyse, ben bulduklarına şükretmeliyim; düşündüğüm şeye bak!
Küçükken bile böyleydim. Ya çok konuşuyorum ya da tüm ortamdan kendimi soyutluyorum. Ait olmama hissi... Bizim kulüpte de bu var. Koca koca adamlar. Bir ben gerçekten sıfırım onlar arasında. Hiçbir şey bilmiyorum. Bu kadar yazıyorum ama o kadar da yaşlı değilim, çaktırmayın yani. Solfej derslerime geri dönmek gibi diyeceğim ama olmayacak. Orada 40 yaşında, 20 yaşında, 13 yaşında insanlar vardı. Avukatlık okuyan bariton; çello çalmaya heves eden ev kadını; Bayan Sigara ise yan flütte... Sevmiyorum, ne olacak. İçmesinler şunu. Nesi güzel? Bugün tuvalete girdik arkadaşla; ne kötü kokuyordu! Bir de koruyorlar arkadaşlarını görmesinler diye. Nasıl ve ya ne içtilerse saçlarım kokuyordu. Bari aromalı falan olsaymış. Konserlerden alışkınım ona.
Neyse, saat 10 buçuğa geliyor; yatıyorum.
Okuyan okumayan herkese iyi geceler! Kendinize iyi bakın, salgın var.
İleride nasıl biri olacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Plastic-queen dedikleri türden biri olursam lütfen biri beni vursun.

En Büyük Hayranınız Olacağım

Bizim Türkçe dersleri çok kolay geçiyor. Okuma-anlama yapmanın ne anlamı var ki? Tamam, hazırlığım ben, dil öğreniyorum ama bir sene boyunca sadece okuma-anlama yapmak gerçekten saçma. İşkence ya...

4.10.2009

İyi Günler

Bazen çok gülüyorum.
Neyse, bu aralar etrafa alışmaya çalışan, küçük insanlar gibi gözlemlemeye kaptırdım kendimi. Şimdi senin ödevin yok mu, Norma Tuna diyeceksiniz, biliyorum, ama bu sefer ödevim yok sadece 2 gündür yan gelip yatıyorum ama açım, yemek yiyemedim 2 gündür, bunu da belirteyim.!.
Yine neyse, bence emo'ların yağmurda ağlamalarının bir sebebi var. Olmalı en azından yoksa ben şizofrenliği hat safhada biri oluyorum. Olmamam lazım bir de. Şu emo'lara geri dönmeliyim; benim araştırmalarıma göre emo'ların bu kadar yağmurda ağlamalarının sebebi göz yaşlarının yağmur damlalarına karışması ve onların sevinmesi değil -ne oldu, gökkuşağı kısmında yüzünüzde güller açtı- bence bunun sebebi yağmurda dışarı çıkamamaları! Malum, yağmur yağınca yaz yağmuru değilse hava soğuk olur. Kalın giyinmek gerekir. Eee, bunların kumaş Converse'leri, Vans'ları dayanır mı yağmura? Dayanmaz haliyle. O güzel jöleli, fönlü, yapıştırılmış saçları da bozulur. Makyajları da akar. Zaten büyük olasılıkla ileride saçları dökülmüş, yüzleri kırış kırış, dar giymekten varisler artık boyut değiştirmiş, Screamo dinleyen kısmının da kulakları duyma ihtimalinin olmadığı gerçeğiyle o güzel kalın çerçeveli gözlükleriyle ağlarlar.
Ve benim bir pazar günüm daha böyle geçti.
Aaa, aşağıda bir adam bu yağmurda terlikle geziyor! Haha, terliğinin altındaki ve yerdeki tırtıklar vakum etkisi yarattı ve adamın ayağından çıktı! Şuan şaşkınca bir terliğe bir de yere bakıyor... Yazık.
İyi günler, mersi!

29.09.2009

La terreur

''Lokasyonunu girer misin?''
Lokasyon ne? Türkçesi yok mu bunun? Bir sürü yabancı dilden geçen sözcük var zaten neden herkes bir tane daha eklemek peşinde? Sömürge devlet olmak güzel sanki. Ne ismi var, ne dili var, ne de tarihi var. Bir tek bu konuya takan ben değilim ama sıkıldım. Her yerde abajur diye bildiğimiz, yazdığımız, her yere konuk ettiğimiz kelimenin Fransızcası l'abat jour. Alkol l'alcool; Ansiklopedi l'encyclopédie... dahası da var! Kahretsin. Sıkıldım. Her yerde kendi kelimelerimi görmek, Türkçe konuşmak istiyorum.
Bit.

Kadı Yemez Haram Diye Bir Şey Duydum Senden

Ya sıkıldım bütün gün, çalışmam lazım, üçüncü hafta; beşten fazla sınav olduk, yetmedi altıncıya çalışıyorum! Yok böyle bir şey. Aşırı sıkıldım, kafam patlayacak gibi. Keşke haftasonu çabuk gelse. Ve bir sonraki.
Ve bir sonraki... Doğum günüm gelse!

28.09.2009

Uyku ve Badem

Bir uyku
Bu gece
Bambaşka olan
Sessiz sedasız

Geçen göçen insanlar
OBuŞu benim için
Ellerimden
İnsafsız, ben

Ah, neden daha acıtıyor papatyam?
Gözlerimden akan bir dua
Bir yaş kayıyor al
Yanaklarıma

Bir sızı var içimde
Kurumuş bir de yara
Korkuyor gökyüzünde
Aşağıya koşmaya

Neden bu buhar evde
Kaynaşsa ya duvarlarla
Mutsuz etmesin beni göz göre
Geçirmesi imkansızsa

Neden vuruyor bedenime
Tek tek düşse parçalar
Parçalansa her yerde
Bıraktığın anda, yalpalasa

Bilmem kim geliyor yine
Üzerimde bir kaç isim
Gene mi bekliyorum, her gece
Gelmeyecek ki buraya

Düşer mi istediğim bana
Önüme, arkaya, etrafa
Bir kış daha geçse istemem
Bu kez kalsın toprakta

Meçhul sanıklar geri dönüşüme
Girse bu kez parmaklara
Yuva yapsa yüzüne
Kapatsam azıcık beddua
Minik kadın'a...

Ehh

Çok sıkıldım. Çok!
Ek dil öğrenmeye başladığımdan beri Türkçe, Almanca, İngilizce ve Fransızca düşünüyorum. Kafam karman çorman! Sevgili aile fertlerim de biraz fazla iyiliğimi istediğinden ekstra çalışma baskısı uyguluyorlar. Halbuki sabah altıda kalk, on buçuk-on bir de yat; bu süre zarfında sekiz saat ders gör, kolay değil! Ben başkaları iteklemeden de adım atabilirim...
Aman, neyse. Sanki en büyük derdim de yakınıyorum. En azından kötü bir şey değil bu. Önümde kullanmam için her olanak var. Olmayanı bile yaratabilecek bir annem var.
Bugün aslında garip bir gün. Çabuk geçiyor, hoş dediğimin partneri arkadaşlarımdan birinin arkadaşı çıkıyor, benim bu arkadaşım da bana başka bir arkadaşımdan selamlar getiriyor falan... Çok ilginç. Bir de beden öğretmeni hiçbir kızda malzeme yok diye azarlamadı da. Güzel. Mümkün olduğunca böyle gidelim. Ben memnunum en azından.
Aslında kafamda konuşulanlar yerine içimdekileri aktarsam buraya herhalde şok geçirirdiniz. Çok doluyum. Çok!

27.09.2009

Gelecek Geri

Çalışmak istemiyorum
Eğer sonunda işsiz kalacaksam
Ben de bir memur olmayı
Ya sensiz olursam?

Bir dilek tutup
Yıldız kaydırmak zorla
İstiyorum bu sefer
Hayata dolu ellerle tutunmayı
Yığınla...

Geçip gidecek bir heves
Şu hep yapmak istediklerim
Güzel giyinmek, kaliteli yaşamak
Eğer renkler solmayacaksa
Daha çok isterim
Geçmeden...

Kargacık burgacık ikilemeleri yapmakla
Yapmamanın arasında
Fark yoksa?
Ya ben ne olacağım
Cümleler okutulan dille alakasızsa?

Bizim de bir farkımız olmalı
Her noktalama işaretini kullananlardan
Kullanan diğerleri olarak
Kullanamayanlardan da...

Biraz değişik harfler, biraz ilginç
Gitmeden gemi sonuna kadar
Tutmasına izin verirsem elimi
Ne gelecek ki geri?

Üst

Gerçekten çok dolu bir insanım.
Mesela şimdi çalışmam gereken bir Fransızca'm, yemem gereken bir brownie, beklemem gereken bir anneanne ve 3 dk. sonra brownie'm yanmasın diye uyarmam gereken bir annem var. Evet, hayat güzel.
Bazı şeylerden kaçmayı istiyorum aslında. Bazı insanlardan... Tabii bu kişiler ailem, arkadaşlarım değil. Delirmedim. Ama kaçmak güzel olurdu. En azından eski sevgilimle arkadaş kalabilseydik... Ya da arkadaş olmayı bir kere olsun denemek isteseydi. Güzel olurdu. Çok isterdim hem de! Dürüst olduğun sürece gidecek bir ilişki. Tamam, aynısını başkalarıyla da denedim. En azından biz de beraber olmayı denedik. Denemedik değil. Ve başlarda ona tapmamı kullandı, güldü, aşağıladı, bir süre sevdi. Şimdi de tapınmam geçti bitti. O ise ancak şimdi benim her şeyi affeden yufka yüreğimin farkına vardı, sevdi sanırım biraz. Sonra da başarılarımdan korkmaya başladı. Hatta başladığı an da dile getirdi. Ve gene yalan söyledim.
Ben asla öyle havalanmayacak, ondan ayrılmayacaktım. Bunu söylerken bile başkasıyla ilgileniyordum sanırım.
20 Eylül'e kadar devam etti. Ben bitirdim bu sefer. Kendimi zorlu bir savaştan çıkmış ama uğraşıya değmiş gibi hissediyorum. Bitirmeyi öğrendim çünkü. Bu koca savaşta ben karar alıp uygulamayı öğrendim. Bir de Türkçe dersinde o -ıp ekinden sonra -ismi vardı da hatırlayamıyorum- virgül kullanılmayacağını öğrendim. Güzel oldu. Doğru yazıyorum artık. Yazım kılavuzu gibiyim. Biraz yalancısı hani...
Gülüyorum şuan da kendime. Her mahvettiğim şeyin ardından ''Banane!'' diyebilecek kadar umursamaz ve bencilim. Sokaktaki boş kafalılardan tek farkım beynimin kıvrımlarının daha fazla olması ve doğru yerde doğru şeyi savunmam. Biraz daha uçarı olmamı da sayardım ama şimdi o konuya girmek gibi bir niyetim yok.
Klavyeniz sağlam, okunacaklarınız bol olsun.